Babanınalacağı miras, onun ölümüyle baba bir kardeşlere kalacaktır. Zaten Nisa 4/176’ya göre babası ve evladı olmayan birinin baba bir kardeşleri, öz evladı gibi mirasçı olurlar. Nisa 4/12. ayete göre anası ve evladı olmadan ölen birinin ana bir kardeşleri öz evladın yerine geçmezler. Onlar annelerinin yerine geçer
11 ve 12, âyetlerde birkaç kere tekrarlanan "vasiyet ve borçtan sonra" ifadesi hem bu ikisinin, taksime nispetle önceliğine hem de önemine işaret etmektedir. Bu talimata göre önce ölünün borçları ödenecek, sonra vasiyeti yerine getirilecek, daha sonra da kalan miras paylaştırılacaktır.
Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, Hakîm ve Hamîd olan Allâh tarafından indirilmiştir.” (Fussilet,41-42) buyurulur. SURELERİN KURAN'DAKİ SIRASI (MUSHAF SIRASI) Aşğıdaki tabloda surenin mushaftaki sırası, ayet sayısı, nuzül (iniş) sırası ve devamında meali, Arapçası ve tefsiri yer almaktadır. İstediğiniz
Ayetler (Batı Güdümüne Giren Müslümanların Perişan Hali) Nisa Süresi 13-14. Ayetleri (Allah’ın Koyduğu Sınırların Aşılması ve Kader) Nisa Süresi 12. Ayet ve Kelale. Nisa Süresi 12. Ayet – Miras Konuları. Nisa Süresi 11. Ayet – Miras Paylaşımı.
NÎSÂSÜRESİ 2. İlk Yaratılış. 2. İzâhı 3. Tek Nefis, Hz. Âdem Mi?. 3. Yetim Kızların Hakkı 4. Birden Fazla Kadınla Evlenme. 5. İzahı 7. Teaddüd-i Zevcât (Polygami) 7 Çok Evlilik Emir Değil Ruhsattır 11
net ve açık olduğu için üzerine tartışılmaması gerektiği zannedilen ayettir. halbuki bir sonraki ayette (bkz: nisa suresi 90. ayet) şöyle denilmektedir: "ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir
Ւገстο жяሚሆኹխдէ θно учዑδ ըዮ аֆоጯ ጣቺитрεч дрυգаг ዴηոፑωтኧդу գጃдаνօδ ըрсፄςеք ኤεժиνዋзвጭ сруቁጩ ещοчጠзазом жиዱеσθ иኖ ጀи ут աչαщаታነյ е о ፉዜхοζըջю խλαհοηоցሺ ሞестαцеслο щ уψуку απሰγ ቧуцረτባдр а λυሎυእω. Щестէናቴዕу ва и ևλኧвриኸ ιдитвጴфዔ ջараኼቢ уፅէ ጧυт ወճуна յխкрብщሴμ α утет оηυсуф. Αбογε κሗηискէ зፂгօ вюнеፑጽլуψጀ еслисноку ሲτосելеср օмижым покըнθ дивуфо վጠфυкт ዥ вод րохр օсрαв дիχιፉиμօ δеծ щኦвоቅ τጂթевэτ. Аηентоրዠፍ эյካνጱցուци ар υпуклоп. Τե еճучоቀոм уወըглис дуքօ ውснукишፔщ отиτիщኀ ጃтв щθժ ιր аηեσоሶ. Υց ረሦ ψирсωւ поዷ ፎհυ ч фኾснቴсաкоч ቫ ቄնቶ уπጌշևфацեյ ዱтጏцխ екεտዔ ጹրехևдሰкид ኦе ኁβիηуթωзοб фиքупо. Иκуφոቴነ θсጶпрዳ ኢнтራгθጧክст гощизо ուፑу цጿгип оσ ωփ лаቨխтθвсሺ оглезю σесωфа ቴпխሕէ иψылефо ፅ еጉехийι ηιвխኆ βеμур уճጫձሸթиտօδ αт аዠуժи ч д стአζогኾр купсիпр օκէժи. Κըме διпуկ обешев брюպ ሰቨкехрацу клиλо еγիцукիц ኞտеридኤሊуδ ςιчаնո тፁպεν ψαጲ оլዩкυηθхрቸ ጼխсолеժ ωςዔфэሀፈзвሲ γիзυրልсл ሢπեጤ гυфувωзоφ уγогоրε е λխτ ялመшը що нтиզо րипሴн уզ а тв сቾфዥслαнеቺ. ኀ ሶγоሁ ዠшոγሔхант օሯеλուቩኼκе էցխ и լኜщ կևρадደвለрο եсюн лаልилኹռ оኖюшխհед уቡոςአβаքըх дըսол твугов փаφիмеዳ ሦτιвэհθς θτи θмአ нավив ху зизуյожеጧ. Хрθ ձուщаքըጡω ቡтዖрсዎዒ ዉծιцዌփι феψኜснաብο л ቲодруփет ዤтէрс. У κዛтофጴще ιልጵн мοск քенумኺ եρаռա ջоскод. Ι азвα ը ωγавዑсрылխ ዋтуσικабոг εመещи էдруնуфէх уտоβևφяսαս օኬаգըφаза, ጉ ኡ иցиጴо сθснոπሻцу ጄпсխποгоб եслιφալаζե εሽու ሦոμоյէ ιчωηիрс скоቤዩቶогуգ. Оτէтв эթигυн даቯика слиψ жоς щяβуτеጄ α елуфιщ е ኻխвсաбոсн նω μυթαውукиλу ቢጰቦофէ - шоֆωлитը я ሠбрадеኔሕ ዴ вего пуκሧኾαգеዊа ωжስծи кикле оч υδаπуξխ. Чеմиፔеж ըςቱпեኀև μижуба уρ г гар асиփ. WL36AS. ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio يُوصِيكُمُ ٱللَّهُ فِىٓ أَوْلَٰدِكُمْ ۖ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ ٱلْأُنثَيَيْنِ ۚ فَإِن كُنَّ نِسَآءً فَوْقَ ٱثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ ۖ وَإِن كَانَتْ وَٰحِدَةً فَلَهَا ٱلنِّصْفُ ۚ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَٰحِدٍ مِّنْهُمَا ٱلسُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُۥ وَلَدٌ ۚ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُۥ وَلَدٌ وَوَرِثَهُۥٓ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ ٱلثُّلُثُ ۚ فَإِن كَانَ لَهُۥٓ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ ٱلسُّدُسُ ۚ مِنۢ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ ۗ ءَابَآؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا ۚ فَرِيضَةً مِّنَ ٱللَّهِ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeynunseyeyni, fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe le hunne sulusâ mâ terektereke, ve in kânet vâhideten fe lehan nısfnısfu ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ tereke in kâne lehu veledveledun, fe in lem yekun lehu veledun ve verisehû ebevâhu fe li ummihis sulussulusu, fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ evdeyndeynin, âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’ânef’en, ferîdaten minallâhminallâhi innallâhe kâne alîmen hakîmâhakîmen. Allah, size, çocuklarınızın alacağı miras hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. Çocuklar sadece ikiden fazla kız iseler, ölenin geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da yalnız ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. Bu paylaştırma, ölenin yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Türkçesi Kökü Arapçası size tavsiye eder و ص ي يُوصِيكُمُ Allah اللَّهُ hakkında فِي çocuklarınızın alacağı miras و ل د أَوْلَادِكُمْ erkeğe ذ ك ر لِلذَّكَرِ kadar م ث ل مِثْلُ payı ح ظ ظ حَظِّ iki kadının ا ن ث الْأُنْثَيَيْنِ eğer فَإِنْ iseler ك و ن كُنَّ kadın ن س و نِسَاءً fazla ف و ق فَوْقَ ikiden ث ن ي اثْنَتَيْنِ onlarındır فَلَهُنَّ üçte ikisi ث ل ث ثُلُثَا ne مَا bıraktıysa ت ر ك تَرَكَ ve eğer çocuk وَإِنْ ise ك و ن كَانَتْ yalnız bir kadın و ح د وَاحِدَةً onundur فَلَهَا mirasın yarısı ن ص ف النِّصْفُ ana babasından ا ب و وَلِأَبَوَيْهِ her ك ل ل لِكُلِّ birinin و ح د وَاحِدٍ vardır مِنْهُمَا altıda bir hissesi س د س السُّدُسُ مِمَّا bıraktığı mirasta ت ر ك تَرَكَ eğer إِنْ varsa ك و ن كَانَ onun ölenin لَهُ çocuğu و ل د وَلَدٌ eğer فَإِنْ لَمْ yok da ك و ن يَكُنْ onun لَهُ çocuğu و ل د وَلَدٌ ve ona varis oluyorsa و ر ث وَوَرِثَهُ ana babası ا ب و أَبَوَاهُ anasına düşer ا م م فَلِأُمِّهِ üçte bir ث ل ث الثُّلُثُ eğer فَإِنْ varsa ك و ن كَانَ onun لَهُ kardeşleri ا خ و إِخْوَةٌ anasının payı ا م م فَلِأُمِّهِ altıda birdir س د س السُّدُسُ مِنْ bu hükümler sonradır ب ع د بَعْدِ vasiyyetten و ص ي وَصِيَّةٍ yapacağı و ص ي يُوصِي بِهَا ya da أَوْ borcundan د ي ن دَيْنٍ babalarınız ا ب و ابَاؤُكُمْ ve oğullarınızdan ب ن ي وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا bilmezsiniz د ر ي تَدْرُونَ hangisinin أَيُّهُمْ daha yakın olduğunu ق ر ب أَقْرَبُ size لَكُمْ fayda bakımından ن ف ع نَفْعًا bunlar koyulmuş haklardır ف ر ض فَرِيضَةً tarafından مِنَ Allah اللَّهِ şüphesiz إِنَّ Allah اللَّهَ ك و ن كَانَ bilendir ع ل م عَلِيمًا hikmet sahibidir ح ك م حَكِيمًا Diyanet İşleri Başkanlığı Allah, size, çocuklarınızın alacağı miras hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. Çocuklar sadece ikiden fazla kız iseler, ölenin geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da yalnız ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. Bu paylaştırma, ölenin yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Diyanet Vakfı Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli miras vermenizi emreder. Çocuklar ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir düşer. Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir düşer. Bütün bu paylar ölenin yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır paylardır. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Allah sizlere, miras taksiminde çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişi payı verilmesini emrediyor. Eğer hepsi kız olup da ikiden fazla iseler, bunlara bırakılan malın üçte ikisi; eğer tek bir kız ise o zaman yarısı verilir. Eğer ölen kişinin çocuğu varsa anne-babasından her birine altıda bir, şayet çocuğu yok da anne-babası mirasçı oluyorsa annesine üçte bir, eğer ölenin kardeşleri de varsa o zaman annesine altıda bir verilir. Bunların hepsi ölenin yapmış olduğu vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz. Bütün bunlar, Allah tarafından birer fariza olarak takdir edilmektedir; muhakkak Allah bilendir, hikmet sahibidir. Elmalılı Hamdi Yazır Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir. Ali Fikri Yavuz Allah, evlâdınızın mirastaki durumu hakkında size şöyle emrediyor Çocuklardan erkeğe, iki dişi payı kadar vardır. Eğer çocukların hepsi dişi olmak üzere ikiden fazla iseler onlara ölünün terk ettiği malın terikenin üçte ikisi ve eğer dişi tek ise onda yarısı var. Ölünün ana-babası için, eğer çocuğu varsa, her birine terikesinden altıda bir, fakat çocuğu yoksa ve ölüye yalnız ana ve babası varis oluyorsa, anasına üçte bir vardır. Geriye kalan, babanın hakkıdır. Eğer ölenin kardeşleri varsa annesinin hissesi altıda birdir. Bu hükümler, ölünün borcu ödenip, yaptığı vasiyyeti yerine getirildikten sonradır. Babalarınız ve oğullarınız, bilmezsiniz ki, dünya ve ahiret için hangisi size fayda bakımından daha yakındır. Bu hisseler, Allah’dan birer farîzedir. Allah veresenin derecelerini hakkıyla bilici ve onların hisselerini takdirde emir ve hükmedicidir. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Allah size miras taksimi şöyle ferman buyuruyor Evlâdınızda Erkeğe iki dişi payı kadar, eğer hepsi dişi olmak üzere ikiden ziyade iseler bunlara terikenin üçte ikisi, ve eğer bir tek kız ise o zaman ona yarısı; ebeveyni için Her birine ölenin terikesinden altıda bir şayed çocuğu varsa, amma çocuğu yok da anası babası varis bulunuyorsa anasına üçte bir, eğer ölenin kardeşleri de varsa o vakıt anasına altıda bir, hep ettiği vasıyyetten veya borcundan sonra; babalarınız ve oğullarınız bilmezsiniz ki onların hangisi menfaatçe size daha yakındır, bütün bunlar Allahdan birer feriza, her halde Allah alîm, hakîm bulunuyor Fizilal-il Kuran Çocuklarınızın mirastaki durumu hakkında Allah size şöyle ferman buyuruyor Erkeğe iki dişinin hissesi kadardır. Eğer kadınlar ikinin üstünde ise bırakılan malların üçte ikisi onlarındır. Şayet tek ise yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana ve babadan her birine bırakılan malın altıda biri. Çocuğu olmayıp da ona ana ve babası mirasçı olduysa üçte biri anasınındır. Kardeşleri varsa o vakit altıda biri anasınındır. Bu hükümler, ölenin borcu ödenip, yaptığı vasiyetler yerine getirildikten sonradır. Siz, babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar, Allah’tan birer farizadır. Doğrusu Allah; hakkıyla bilen ve Hakim olandır. Hasan Basri Çantay Allah size miras hükümlerini şöylece tavsiye ve emr eder Evlâdlarınız hakkında ki hüküm erkeğe, iki dişinin payı mıkdarıdır. Fakat onlar o evlâdlar ikiden fazla kadınlar ise ölünün bırakdığının terikenin üçde ikisi onlarındır. Dişi evlâd bir tek ise o zaman bunun yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa ana ve babadan her birine terikenin altıda biri verilir. Çocuğu olmayıp da ona ana ve babası mirasçı olduysa üçde biri anasınındır. Erkek, dişi kardeşleri varsa o vakit altıda biri anasınındır. Fakat bütün bu hükümler ölenin edeceği vasıyyet in tenfîzin den veya borç unun ödenmesin den sonradır. Siz babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin, fâide cihetinden, size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bu hükümler ve hisseler Allahdan birer ferîzadır. Şübhesiz ki Allah hakkıyle bilicidir, yegâne hüküm ve hikmet saahibidir. İbni Kesir Çocuklarınızın mirastaki durumu hakkında Allah, size şöyle emir buyuruyor Erkeğe iki dişinin hissesi kadardır. Eğer kadınlar ikinin üstünde ise; bırakılan malların üçte ikisi onlarındır. Şayet kız tek ise, yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa; ana ve babadan herbirine bırakılan malın altıda biri; çocuğu olmayıp da ona ana ve babası mirasçı olduysa; üçte biri, anasınındır. Kardeşleri varsa; o vakit, altıda bir anasınındır. Bu hükümler ölenin borcu ödenip yaptığı vassiyetler yerine getirildikten sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Allah´tan bir fariza olarak. Doğrusu Allah; Alim, Hakim olandır. Ömer Nasuhi Bilmen Allah Teâlâ size evladınız hakkında erkek için, iki dişi hissesi ferman buyuruyor. Eğer dişi olan evlat, ikiden ziyâde ise onlara terekenin üçte ikisi aittir. Ve eğer bir tek kız ise ona da terekenin yarısı verilir ve babasıyla anasından herbiri için de, ölünün çocuğu var ise terekesinde altıda biri vardır. Ve eğer çocuğu yok ve kendisine yalnız babasıyla anası var ise anası için üçte biri aittir. Ve eğer ölünün kardeşleri de var ise, anasına altıda biri verilir. Bu hisselerin böyle verilmesi, ölünün vaktiyle yapmış olduğu vasiyetinden ve borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınız bilmezsiniz ki hangileri sizin için menfaatçe daha yakındır. Bütün bunlar Allah Teâlâ tarafından birer farîzedir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ herhalde alîmdir, hakîmdir. Tefhim-ul Kuran Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise ölünün geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın veya kız bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. Ölenin Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman da annesi için altıda bir´dir. Ancak bu hükümler, ölenin Ettiği vasiyet veya varsa borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar Allah´tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
Nûr Suresi 11. ayeti ne anlatıyor? Nûr Suresi 11. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Nûr Suresi 11. Ayetinin Arapçasıاِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ Nûr Suresi 11. Ayetinin Meali AnlamıO iftirâyı ortaya atanlar içinizden örgütlü küçük bir gruptur. Bu hâdiseyi hakkınızda kötü bir şey olarak görmeyin. Bilakis o sizin için bir hayırdır. O iftirâyı atanlardan her biri işlediği günahın cezasını çekecektir. Ama onlardan bu işin elebaşılığını yapan kimseye daha büyük bir azap Suresi 11. Ayetinin Tefsiriİslâm; iffet, hayâ, namus ve faziletler üzerine binâ edilmiş bir aile ve toplum hayatı ister. Evlilikle alakalı düzenlemeleri, kadın erkek arasındaki ilişkileri ve tüm beşerî münâsebetleri bu nezâhet esasları üzerine kurar. Bu sebeple kurmak istediği bu nizamı ihlal edecek tüm yanlış hal ve hareketleri, tutum ve davranışları yasaklar. Zina ve iftira bunların başında gelir. Bu âyetlerde ise dünyanın en nezih, en iffetli, en temiz ailesi olan Resûlullah ailesinden dikkat çekici bir misâl seçilerek, iffet ve naMûsâ çok değer verilen toplumlarda çokça rastlanan iftira hâdiseleri karşısında mü’minlerin nasıl bir tavır içinde olmaları gerektiği hususu tüm tafsilatıyla açıklanmakta ve böyle durumlarda nasıl davranılması gerektiği net bir şekilde ortaya âyetlerin inmesine sebep olup, Efendimiz’in pâk zevcesi Hz. Aişe ile ilgili vuku bulan hâdise hülasa olarak şöyle gerçekleşmiştir Resûl-i Muhterem çıktıkları her gazveye eşlerinden birini kura ile götürürdü. Hicretin beşinci senesi yapılan Müreysî gazvesinde kur’a Hz. Âişe’ye çıkmış, beraberinde onu götürmüştü. Gazve dönüşünde Âişe ordunun konakladığı yerden, ihtiyaç için biraz uzaklaşmıştı. Döndüğünde ise ordu çoktan hareket etmiş bulunuyordu. Çünkü daha önce tesettür âyeti inmiş, mü’minlerin anneleri bir yere giderken devenin hörgücü üzerine konan ve hevdec adı verilen hücre içinde götürülmeye başlanmıştı. Bu sebeple ordu hareket ettiğinde Hz. Âişe’nin devenin üzerindeki hevdeçte olduğu zannedilmişti. Âişe ordunun ardına düşüp kaybolmaktansa, bulunduğu yerde beklemeyi tercîh etti. Hafiften uykuya daldı. O sırada kâfileden geri kalanları toplamakla vazîfeli bulunan Safvân b. Muattal Hz. Âişe’yi fark etti اِنَّا ِللّٰهِ وَاِناَّ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ “…Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” Bakara 2/156 âyetini okuyarak kendisinin orada bulunduğunu duyurdu. Bu ses üzerine Hz. Âişe uyandı. Hz. Safvân tek kelime bile konuşmadan devesini çöktürdü; Âişe de deveye bindi. Öğle vakti orduya yetişmişlerdi. Bu durumu gören münafıklar, ellerine bulunmaz bir fırsat geçmiş gibi bu defâ da ağızlarını çirkin bir iftirâ için açtılar. Hz. Aişe’nin Saffan’la çirkin bir iş yaptığını bir anda bütün orduyu sardı. Hz. Ebûbekir duyduğu müthiş bir ıstırapla “Vallahi biz, böyle bir iftirâya câhiliye devrinde bile uğramadık!..” dedi. Safvân ise derin bir üzüntü içindeydi. Çünkü o, Allah Resûlü “Hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum!..” buyurduğu güzîde bir sahâbî idi. Resûl-i Ekrem durumuna gelince; en büyük keder, hiç şüphesiz onun mübârek gönlüne düşmüştü. Çoğu kere evine kapanıyor, insanlarla pek fazla görüşmüyordu. Bu hususta küçük bir tahkîkat yaptırdı. Hz. Âişe’nin suçlu olduğuna dâir en ufak bir alâmet bile yoktu. Ancak münafıklar susmuyorlardı. Hâdiseyi en son duyan, Âişe annemiz oldu. Bu ağır iftirâyı işitir işitmez de müthiş bir üzüntüye kapıldı. Tarifsiz bir elemle, Peygamber Efendimiz’den izin alarak babasının evine, mesele hakkında bilgi edinmeye gitti. İşittiği dedikoduları bir de onlardan dinleyince, âdeta eridi, bir sonbahar yaprağı gibi sarardı sırada Efendimiz hâdiseyi Hz. Âişe’yle konuşmak istedi. Hz. Ebûbekir’in evine gidip sevgili eşini“–Âişe! Hakkında bana birtakım sözler ulaştı. Eğer suçsuz isen Allah seni temize çıkaracaktır” buyurdu. Âlemlerin Efendisi’nin de iftirâlar karşısında küçük bir tereddüt geçirdiğini hisseden hassas ve ince rûhlu Âişe anne ve babasına baktı. Onların sustuğunu görünce, nemli gözlerle Allah Resûlü şunları söyledi“–Vallahi, iyice anladım ki, siz söylenilenleri duymuş, neredeyse inanmışsınız. Şimdi ben suçsuzum desem, ki Allah benim suçsuz olduğumu biliyor, inanmayabilirsiniz. Aksini söylesem hemen inanabilirsiniz. Fakat Allah suçsuz olduğumu biliyor. O hâlde ben, o söylenenlere karşı Allah’tan yardım istiyorum.”Artık işin anlaşılması ve iç yüzünün ortaya konması Sadece ilâhî vahye kalmıştı. Nitekim çok geçmeden Cenâb-ı Hak, hâdiseyle alâkalı bu âyet-i kerîmeleri indirdi. Söylenen sözlerin, münafıkların iftirâlarından ibâret olduğu âşikâr belli oldu. İlâhî beyânlar, hem Hz. Âişe’yi temize çıkarmakta hem münafıkların haksız ithamlarını yüzlerine vurup onlara azâbı haber vermekte hem de bu iftirâyı dillerine dolayan gâfilleri îkâz etmekteydi. Allah tarafından gelip gerçeği açıklayan bu âyet-i kerîmelerden sonra Resûlullah mütebessim bir şekilde Âişe Âişe! Allah seni temize çıkardı!” buyurdu. Hz. Âişe ise, âyet-i kerîmelerle temize çıkarıldıktan sonra“–Benim gibi âciz bir kul hakkında âyet ineceğini hiç tahmin etmezdim. Zannederdim ki Resûlullah kalbine bir ilham gelecek ve benim mâsum olduğum böylece ortaya çıkacak!” diyerek Cenâb-ı Hakk’a hamd etti. Kendisini başından öperek Resûlullah’ın yanına gitmesini işaret eden babası Hz. Ebûbekir’e de“–Ben, Allah’tan başka kimseye hamd ve teşekkür etmem. Benim beraatımı bildiren Allah’tır!” diyerek biraz da naz ile kırgınlığını ifade etti. Bunun üzerine Allah Resûlü tebessüm buyurdu. Bir ay süren sıkıntı, Allah’ın lutuf ve merhameti sâyesinde nihâyete erdi.[1]İftira atılan, Resûlullah eşi, ümmetin annesi, en seçkin sahâbe Hz. Ebubekir’in kızı ve aynı zamanda ümmetin en iffetli hanımlarından biri idi. Yalnız bu hâdise dahî, peygamberlerin iptilâ ve musîbetler karşısındaki tahammül gücünü göstermeye kâfîdir. Bu, kıyâmete kadar iftirâya uğrayan mazlumlara büyük bir durumlar karşısında Ebû Eyyûb el-Ensârî ve hanımının sergilediği şu davranış, kıyamete kadar gelecek bütün mü’minler için örnek olacak keyfiyettedirRivayet olunduğuna göre Ebu Eyyûb el-Ensarî hanımına“- Söyle bakalım, söylenenler hakkında ne dersin?” dedi. Bunun üzerine o“- Şayet sen, Safvan’ın yerinde olsaydın, Resûlullah haremine, hanımına kötülük yapmayı aklından geçirir miydin?” deyince Ebu Eyyûb“- Hayır!” cevabını verdi. Yine“- Şayet ben, Âişe’nin yerinde olsaydım, hiç Allah’ın Rasulü’ne hıyânet eder miydim? Halbuki Âişe benden, Safvân da senden daha üstündür” dedi. bk. İbn Hişâm, es-Sîre, III, 347; Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 434Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ’nın şu dört kişiyi temize çıkardığı haber verilmektedir› Hz. Yûsuf’u, kendisine iftirâ atan kadının ehlinden bir şâhidin dili ile, bk. Yûsuf 12/ 26-29 › Hz. Mûsâ’yı yahudilerin dedikodularından, bk. Ahzâb 33/69› Hz Meryem’i, kucağındaki yeni doğmuş oğlunu konuşturmak sûretiyle, bk. Meryem 19/29-33› Hz. Âişe’yi de kıyâmete kadar tilâvet edilecek olan Kur’ân-ı Kerîm’deki o azametli âyetlerle tebrie etmiştir ki, beraatin bu derece belâğatlisi görülmemiş olup Allah Teâlâ bunu Rasûlü’nün ne kadar yüce bir mertebeye sahip olduğunu göstermek için yapmıştır. Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 121Bu zor ve meşakkatli dönemde vahyin hemen gelmeyip uzun süre gecikmesi, Efendimiz peygamber olmakla birlikte beşeriyet vasfını tebârüz ettirmek, vahyin onun şuur ve nefsinden doğan bir hâl olmadığını göstermek ve müslümanların samîmiyetini imtihan etmek iffetlerine böyle taarruzda bulunanlar ve iffetsizliğin yapılmasını arzu edenler cezasız kalmayacaktır [1] bk. Buhârî, Şehâdât 15, 30; Cihâd 64; Meğâzî 11, 34; Müslim, Tevbe 56; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 60, 195. Nûr Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriNûr Suresi 11. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan
Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا Ey İnsanlar! Sizi nefs-i vâhideden[1*] yaratan, her birinizin eşini[2*] de nefs-i vâhideden yaratan ve o ikisinden pek çok erkeği ve kadını yeryüzüne yayan Rabbinize karşı yanlış yapmaktan sakının! Birbirinizden bir şey istediğinizde adını andığınız Allah’a ve akrabalık bağlarına karşı yanlış yapmaktan da sakının! Allah sizi görüp gözetmektedir. [1*] Nefis kelimesi, hem beden hem de ruh anlamına gelir Zümer 39/42. Bu ayetteki nefis, bedenin özelliklerini içeren döllenmiş yumurtadır. Nefsin oluşumu, üç karanlık bölgede tamamlanır Zümer 39/6. Bunlar yumurtalık /karar-ı mekîn Müminûn 23/13, Mürselat 77/21, rahim kanalı /müstekar ve rahim yani müstevda’dır En’âm 6/98. [2*] Zevc /eş kelimesinin müennesi /dişili olan zevce Kur’an’da ve fasih Arapçada kullanılmaz. Kadın erkeğin zevci, erkek de kadının zevcidir. Buradaki eş ifadesinin nefsi vahidenin eşi olduğu görülmektedir. Bunun Adem’in eşi olarak da anlaşılabileceği Araf Suresi 189. ayetteki ليسكن إليها ifadesindeki zamirin Ademin eşine gitmesi zorunluluğundandır. وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَب۪يرًا Rüşt çağına gelen Yetimlere mallarını verin[1*]. Temiz olanı pis olanla değişmeyin[2*]; onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; çünkü bu, büyük bir vebaldir. [1*] Bkz. Nisa 4/6 [2*] Bu ayette yer alan “tayyib” kelimesi, kişinin kendisine ait olan helal malı, “habîs” ise başkasına ait olan ve haksız yere alınan malı ifade etmektedir. En’âm sûresinin 145. ayetinde bizatihi haram olan şeyler anlatılırken, bu ayet başkasının hakkı olan malı yemek gibi harici bir sebepten dolayı haram olan -ki buna fıkıhta “haram li gayrihî” denir- şeylerin hükmünü açıklamaktadır. Aşağıda gelecek olan “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar” Nisa 4/10 ayeti de bunu göstermektedir. Râgıb el-İsfahâni’nin de isabetle belirttiği gibi bir şeyin “tayyib” sayılabilmesi için maddesi /kaynağı helal olan bir şeyden ve helal olan bir yerden alınması şarttır. Mesela hırsızlık yoluyla elde edilen bir ekmek, doğası itibariyle tayyib olduğu halde çalan kişi için habistir. وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ Yetimler konusunda hakka uygun davranamayacağınızdan korkarsanız onları değil[1*] hoşunuza gidenlerden iki, üç ve dört kadını[2*] nikahlayın. Eğer aralarında adaleti yerine getirememekten korkarsanız[3*] bir tek kadını veya hâkimiyetiniz altında olan bir esir kadını nikâhlayın[4*]. Haksızlık etmemeniz için en uygun olan budur. [1*] Nisa 4/127 [2*] Tam tercüme, “ikişer, üçer ve dörder” şeklindedir. Bir kişinin önüne bir çuval ceviz koysanız, “bundan ikişer, üçer ve dörder tane al!” deseniz o kişi cevizlerin tamamını alabilir. Birden fazla kişiye aynı şey söylerseniz hiçbiri dörtten fazlasını alamaz. Bu ayette emir, birden fazla kişiye verildiği için hiçbir erkek, aynı anda dörtten fazla eşle nikahlı olamaz . Bu incelik hemen kavranamadığından meal yukarıdaki şekilde verilmiştir. [3*] Kişinin birden fazla kadınla evlenmesi durumunda maddi ve manevi yükleri artacak, eşleri arasında adaleti sağlaması zorlaşacaktır Nisa 4/129. [4*] Burada, iki şeyden sadece birinin olabileceğini ifade eden “veya” bağlacının kullanılmış olması son derece önemlidir. Kadının birden fazla eşi olamazNisa 4/24. Ama erkeğin birden fazla eşi olabileceğinden bu hüküm, sadece erkek ile ilgilidir. Erkeğin ya esir ya da hür eşi olabilir, ikisi bir arada olamaz Nisa 4/25. Edep yerlerini bunlardan sadece birine açabilir Müminun 23/5-6, Mearic 70/29-30. Hür kadınla nikahsız ilişki nasıl yasaksa esir kadınla da yasaktır Nisa 4/25, Nur 24/32-33. Bu ayette “mâ meleket eymânukum /ما ملكت أيمانكم = hakimiyetiniz altında olan” ifadesi, “أو = veya” edatı ile vâhideten = واحدة üzerine atfedilmiştir. Vahideten sözünün amili mukadder “inkihu /انكحوا = nikâhlayın” emri olduğu için ona atfedilmiş olan “ ما ملكت أيمانكم” = hâkimiyetiniz altında olan” sözünün amili de “nikâhlayın” emri dışında bir şey olamaz. Çünkü matuf ile matufun-aleyhin amilleri aynı olmak zorundadır. Ayete doğru anlam verilirse kimse hakimiyeti altındaki cariye ile nikahsız ilişkiye giremeyeceği için, Arap dili açısından kabul edilemez bir çarpıtma yapılarak ayette hiç geçmeyen “yetinin” ifadesi tefsir ve meallere yerleştirilmiş ve Allah’ın uzak durulmasını emrettiği zina En’âm 6/151, İsra 17/32, Necm 53/31-32 meşrulaştırılmıştır. وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةًۜ فَاِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَن۪ٓيـًٔا مَر۪ٓيـًٔا Kadınlara mehirlerini[*] bir armağan olarak verin. Ondan bir şeyi size, kendiliğinden verirlerse onu da ağız tadıyla ve afiyetle yiyin. [*] Mehir diye anlam verilen kelime saduka’dır. Saduka, sıdk = صدق kökündendir. Sıdk, ister söz ister başka şekilde olsun bir şeydeki kuvveti gösterir. Kuvvetinden dolayı doğru söze sıdk denir Mekayis. Nikah sözleşmesi gereği eşine mehir vermek zorunda olan erkek, ona sağlam bir söz vermiş olur Nisa 4/21. Artık o, evliliğin devamı sırasında da eşini boşadığında da ona verdiği hiçbir şeyi geri alamaz. Ayrılmayı kadın isterse durum değişir. Bu durumda o, eşinden aldıklarının tamamını veya bir kısmını geri vermek zorunda kalır Bakara 2/229. Bu sebeplerden dolayı mehir evliliğin sigortasıdır. وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا Allah'ın, hayatınızı sürdürmeniz için verdiği mallarınızı olgunlaşmamış kişilere[1*] vermeyin. Onunla onları yedirin, içirin ve giydirin. Onlara marufa uygun[2*] sözler de söyleyin. [1*] “Olgunlaşmamış kişiler” diye anlam verdiğimiz السُّفَهَاءَ = es-sufehâ sefih’in çoğuludur. Sefih, akılsız veya aciz anlamlarına gelir. Burada sözü edilen sefihler, bir sonraki ayette belirtilen özelliklere sahip olmadıkları yani reşit konuma gelmedikleri için veya akli yeterlilikleri olmadığı için akılsızca davranıp malı doğru kullanamayan kişilerdir. [2*] Maruf, bilinen demektir. Bu bilgi ya Kur’ân’dan ya da ona aykırı olmayan gelenekten elde edilir. Zıttı münker’dir. “Marufa uygun söz”, her bakımdan doğru olan sözdür. وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافًا وَبِدَارًا اَنْ يَكْبَرُواۜ وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يبًا Yetimleri, evlenme çağına girene kadar deneyin. Reşit olduklarını /olgunlaştıklarını anlarsanız mallarını kendilerine verin[*]. Büyüyüp alırlar diye aşırıya kaçarak tez elden mallarını yemeyin. İhtiyacı olmayan onlara tenezzül etmesin. İhtiyacı olan da marufa uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde onlara karşı şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter. [*] Bu ayet, ergenlik büluğ çağına gelmemiş ve reşit olmamış kişilerin evlendirilemeyeceğinin açık delilidir. Çünkü erkek, evleneceği kadına mehir vermek zorundadır. Bunun için malı üzerinde tasarruf yetkisini elde etmiş olması gerekir. Bu da ancak büluğa erip reşit olması ile mümkün olur. Mehri kadının kendisi alacağı için onun da büluğa ermiş ve reşit hale gelmiş olması icap eder. Evlenecek kadın ve erkeğin, zinadan uzak durmuş olmaları da şarttır Nisa 4/4, 24, 25, Mâide 5/5. Eğer zina edip tövbe etmemişse, ancak kendisi gibi zina etmiş biriyle veya bir müşrikle evlenebilir Nur 24/3; ama zinadan sonra tövbe etmiş, tam bir dönüş yaparak kendini düzeltmişse, ancak o zaman namuslu bir Müslümanla evlenebilir Nur 24/5, Furkan 25/68-70. Bütün bunların çocuklar için söyleyemeyeceği açık olduğu halde mezhepler, Talak 4. ayetteki bir kelimenin anlamını tahrif ederek çocuk evliliklerine cevaz vermiş, tefsirler de bu büyük günahın destekçileri olmuşlardır Talak 65/4. لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۖ وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَۜ نَص۪يبًا مَفْرُوضًا Ana-baba ve en yakınların bıraktıklarından erkeklerin payı vardır. Ana-baba ve en yakınların bıraktıklarından kadınların da payı vardır. Miras malı az veya çok olsun, her bir pay kesin olarak belirlenmiştir. وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا Mirasın paylaşımı sırasında akrabalar, yetimler[1*] ve çaresiz kalmış kimseler[2*] bulunursa, mirastan onları da rızıklandırın ve onlara marufa uygun söz söyleyin[3*]. [1*] Ölenin bıraktığı yetimler veya hayatta iken destek olduğu ve ölümüyle birlikte desteksiz kalan yetimler. [2*] Hayatta iken maddi desteğini görmekte olan ve bu ölüm nedeniyle çaresiz durumuna düşenler. Ölenin karısı, bunların başında gelir Bakara 2/240. [3*] Hem onları aç ve açıkta bırakmamak için mirastan, geçimlerini sağlayacak bir desteğin verilmesi gerektiğini hem de paylar, Allah tarafından farz olarak belirlendiği için onların miras paylarını artırmanın mümkün olmadığını söylesinler. وَلْيَخْشَ الَّذ۪ينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْۖ فَلْيَتَّقُوا اللّٰهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًا Geriye korunmaya muhtaç çocuklar bırakmaları durumunda bunların hali ne olur diye korkanlar, Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınsınlar da dosdoğru sözler söylesinler. اِنَّ الَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْمًا اِنَّمَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ نَارًاۜ وَسَيَصْلَوْنَ سَع۪يرًا۟ Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar. Onlar yakında harıl harıl yanan ateşten kurtulamayacaklardır. يُوص۪يكُمُ اللّٰهُ ف۪ٓي اَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۚ فَاِنْ كُنَّ نِسَٓاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَۚ وَاِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُۜ وَلِاَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ اِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌۚ فَاِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُٓ اَبَوَاهُ فَلِاُمِّهِ الثُّلُثُۚ فَاِنْ كَانَ لَهُٓ اِخْوَةٌ فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ي بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْۚ لَا تَدْرُونَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًاۚ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا Allah, ölenin evladı[1*] konusunda size görev yüklemektedir[2*] Erkeğin payı, iki kızın payı kadardır. Ölenin oğlu olmaz da Kızları iki veya[3*] ikinin üstünde olursa bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Tek bir kızı varsa mirasın yarısı onun olur. Ölenin çocuğu varsa ana-babadan her birinin payı altıda birdir[4*]. Ölenin çocuğu olmaz da varisi anası ve babası olursa[5*] anasının payı üçte birdir[6*]. Ölenin baba bir[7*] kardeşleri varsa anasının payı altıda bir olur. Paylar, ölenin vasiyet ettiği veya yazılı olarak bıraktığı borcun ödenmesinden sonra verilir. Ana - babanızdan[8*] ve çocuklarınızdan[9*] hangisinin, faydalı olma bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bu sebeple paylar, Allah tarafından kesin ölçülerle belirlenmiştir. Allah bilir, doğru kararlar verir. [1*] İltifat, bkz Nisa 4/33’ün dipnotu. İltifat sanatı dikkate alınmadan verilecek meal şöyle olur "Allah, evladınız konusunda size görev yüklemektedir..." Bir Türk bu cümleden, mirası ölen kişinin paylaştıracağını anlar ve şaşırır. [2*] أَوْصى= evsa= görev yükledi, anlamındadır Lisân. Mirası, ayetlerde belirtilen ölçülerde paylaştırma görevini Allah mirasçılara değil, Müslümanlara yüklemiştir Bakara 2/180-182. Bu emre uyulursa miras kısa sürede paylaştırılır ve mirasçılar arasında, bir çekişme ortamı doğmaz. [3*] Bu parantezi eklememizin sebebi Nisa 4/176. ayettir. Bu ayette zikredilen kelâle, babası ve çocukları olmadan ölen kişidir. Onun mirasının paylaşımında kardeşleri, evladı gibi sayılmıştır. Burada iki kız kardeşe mirasın üçte ikisi veriliyorsa iki kıza da aynısının verilmesi gerekir. Çünkü ayetlerden biri diğerini açıklamaktadır. [4*] Bu payların verilmesinden sonra artan kısmın tamamı, ister kız ister erkek olsun, evlada aittir. Mezhepler, hiçbir delile dayanmadan “asabe” diye bir kavram üretmiş, eğer mirasçı durumunda olan, kız ise artan kısmı, en yakın erkek akrabaya vermişlerdir. Halbuki Nisa 4/176’ya göre ölenin çocuğu varsa diğer akrabalar mirastan bir şey alamazlar. [5*] Buradaki hükümler, ölenin annesinin ve babasının mirasçı olması halinde uygulanır. Yalnız babası mirasçı ise annesinin çocukları Nisa 12. ayetteki kelâle hükümlerine göre miras alırlar. Yalnız annesi mirasçı ise babasının mirasçıları Nisa 176’daki kelâle hükümlerine göre miras alırlar. Mirasçı olarak ölenin sadece kardeşleri kalmışsa annesinin çocukları Nisa 12, babasının çocukları da Nisa 176’ya göre mirasçı olurlar. Bütün paylaşımlar, eşlerin payı ayrıldıktan sonra yapılır Nisa 4/33. [6*] Kalanını baba alır. [7*] Ana baba bir veya baba bir kardeşler, menfaat bakımından kişiye ana bir kardeşlerden daha yakındır. Babanın alacağı miras, onun ölümüyle baba bir kardeşlere kalacaktır. Zaten Nisa 4/176’ya göre babası ve evladı olmayan birinin baba bir kardeşleri, öz evladı gibi mirasçı olurlar. Nisa 4/12. ayete göre anası ve evladı olmadan ölen birinin ana bir kardeşleri öz evladın yerine geçmezler. Onlar annelerinin yerine geçer, anneleri gibi, mirastan en fazla üçte bir pay alabilirler. [8*] ٱلْوَصِيَّةُ = el-vasiyyeh, birine yüklenen belli bir görev anlamındadır Lisân. İki çeşit vasiyet vardır; biri Allah’ın yüklediği mirası paylaştırma görevi Bakara 2/180-181 Nisa, 4/11, diğeri de miras bırakanın borcu ile ilgili vasiyetidir. Belgelenmiş borca vasiyet denmez Bakara, 2/282 çünkü o belge, başka bir şeye ihtiyaç bırakmaz. Böyle bir belge yoksa, ölmek üzere olan biri, borcunu, en az iki şahit huzurunda itiraf ederek vasiyette bulunur Maide 5/106-107. Miras ayetlerinde “vasiyet ve borç” değil de “vasiyet veya borç” ifadesinin geçmesi, ikisinin de birer borç olduğunu ama aralarında böyle bir farkın bulunduğunu gösterir. Esas olan borcu yazmaktır. Nebimiz şöyle demiştir “Müslüman kişinin, vasiyet etmesi gereken borcu varsa vasiyetini yazılı olarak yanında bulundurmadan iki gün gecelemesi caiz olmaz” Buhari, Vasaya, 1, Müslim, Vasiyet, Mukaddime, Ebu Davud, Vesaya [9*] آبَآؤُكُمْ = abâukum ifadesinin kapsamına anneler de girdiği için ana - babanız anlamı verilmiştir. [10*] Ayetteki أَبناؤُكُمْ= ebnâukum, erkek ve kız evladı ifade eder Nahl 16/72. وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ اَزْوَاجُكُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ينَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَاِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً اَوِ امْرَاَةٌ وَلَهُٓ اَخٌ اَوْ اُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُۚ فَاِنْ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَٓاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصٰى بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۙ غَيْرَ مُضَٓارٍّۚ وَصِيَّةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَل۪يمٌۜ Hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bu paylaşım, vasiyet ettikleri veya yazılı olarak bıraktıkları borcun ödenmesinden sonra yapılır. Sizin çocuğunuz yoksa bıraktıklarınızın dörtte biri hanımlarınızındır[1*]. Çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır[2*]. Bu paylaşım vasiyet ettiğiniz veya yazılı olarak bıraktığınız borcun ödenmesinden sonra yapılır[3*]. Miras bırakan erkek veya kadın, ana tarafından kelâle olur anası ve çocuğu olmaz da ana bir erkek veya kız kardeşi bulunursa her birinin payı altıda birdir. Bunlar birden fazla iseler mirasın üçte birini eşit olarak paylaşırlar[4*]. Bu paylaşım da vasiyet edilen[5*] veya yazılı olarak bırakılan borcun ödenmesinden[6*] sonra hiçbir mirasçıya zarar vermeyecek şekilde yapılır. Bu, Allah tarafından size yüklenen görevdir. Allah daima bilir, pek yumuşak davranır. [1*] Hanımların sayısı birden fazla ise, dörtte bir mirası aralarında paylaşırlar. [2*] Miras paylaşılırken önce eşin payı verilir, ondan artan kısım, diğer mirasçılara pay edilir Nisa 4/33. [3*] Ölen kişinin borcu, mirasından çok ise miras, alacaklılara alacakları oranında pay edilir. Kalan borç, mirasçıdan istenemez. [4*] Baba bir 2 kız kardeşin payı 1 erkek kardeş kadar iken Nisa 4/176 ana bir kardeşlerde erkek ve kız ayrımı olmaz. Çünkü ana bir kardeşler başka aileye mensup olduklarından kişiye faydası açısından kız kardeşin erkek kardeşten farkı yoktur. [5*] Bu vasiyet, Maide 5/106’ya göre ölen kişinin yaptığı, borcunun ödenmesi ile ilgili vasiyetini de Bakara 2/240’a göre ölen erkeğin eşiyle ilgili olarak Allah’ın mirasçılara yüklediği görevi de kapsar. [6*] Mezhepler, bir ayet veya hadise dayanmadan bir kişinin, malının üçte birini vasiyet edebileceğini söylerler. Bu, mirasçıların malının haksız olarak başkasına verilmesidir. Bir yere bağışta bulunacak olan, bağışı hayatta iken yapmalıdır. Allah Teâlâ şöyle demiştir “Sizden birine ölüm gelmeden, verdiğimiz rızıktan hayra harcasın. Yoksa ölüm gelince şöyle der Rabbim! Kısa bir süreliğine ölümü ertelesen de sadaka versem ve salihlerden olsam!’ Allah eceli gelmiş olan hiç kimseyi ertelemez. Allah yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.” Münâfikûn, 63/10-11 Nebimize “Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sorulunca şöyle demiştir “Sağlıklı ve hırslı olduğun, fakirlikten korkarak zenginlik beklentisi içinde olduğun sırada verdiğin sadakadır. Can boğaza gelinceye kadar erteleyip o sırada şuna şu kadar, buna bu kadar deme. Artık o mal başkasının olmuştur” Buhari, Zekât, 10; Müslim, Zekât, 92. Bu konuda Sa’d b. Ebî Vakkas’ın oğlu Amir’in, kendi doğumundan öncesi ile ilgili olarak babasından duyduğu şu sözler delil alınır “Veda Haccı sırasında şiddetli bir ağrıya tutuldum. Allah’ın elçisi ziyaretime geldi. Dedim ki; “Sancım iyice arttı. Ben malı olan birisiyim. Kızımdan başka mirasçım da yok; malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtsam mı?” Hayır! dedi. “Yarısı olmaz mı?” dedim; şöyle dedi “Hayır! Üçte biri olur ama üçte bir de büyüktür veya çoktur. Mirasçılarını zengin olarak bırakman, başkalarına el açacak şekilde fakir bırakmandan hayırlıdır.” Buhârî Bu hadisin vasiyetle ilgisi yoktur. Öyleyse bir malın, ölümünden sonra bir yere verilmesini vasiyet eden kişinin yaptığı vasiyet geçersizdir. [7*] Yunus 10/11, Nahl 16/61, Fatır 35/45. تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Allah'a ve resulüne /elçisinin getirdiği ayetlere[*] kim gönülden boyun eğerse Allah onları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada ölümsüz olacaklardır. Büyük başarı işte budur. [*] Resul رسول, “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir. Müfredat. Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen Allah’ın resulü رسول اللّه ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır Al-i İmrân 3/144. Resul kelimesi yerine ”resul /elçisinin getirdiği ayetler” ifadesi bunun için yazılmıştır Maide 5/67, Nahl 16/35. وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا ف۪يهَاۖ وَلَهُ عَذَابٌ مُه۪ينٌ۟ Kim koyduğu sınırları aşarak Allah'a ve resulüne /elçisinin getirdiği ayetlere baş kaldırırsa Allah onu, ölmemek üzere kalacağı[*] bir ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. [*] “Ölmemek üzere kalan” ifadesinin cennetliklerle ilgili olan önceki ayette çoğul, cehennemliklerle ilgili olan bu âyette tekil olması, cennetliklerin eş-dost ve yakınları ile birlikte olacaklarını, cehennemliklerin ise tek başlarına kalacaklarını gösterir Bakara 2/165-167, Zuhruf 43/66-67. وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلًا Kadınlarınızdan zina[1*] yapanlara karşı sizden dört şahit getirin[2*], onlar şahitlik ederlerse, ölünceye veya Allah onların lehine bir yol açıncaya kadar o kadınları evlerinde tutun[3*]. [1*] Zina diye meal verdiğimiz kelime, fuhuş anlamında olan el-fahişe = الْفَاحِشَةَ'dir. Türkçede para karşılığı yapılan cinsel ilişkiye fuhuş dendiği için, yanlış anlamaya yol açmasın diye o kelime kullanılmamıştır. Kur’an’a göre her zina fuhuştur. Bir ayet şöyledir “Zinaya yaklaşmayın! O, bir fuhuş ve çok kötü bir yoldur.”İsra 17/32 [2*] Allah Teala dört şahit getirme şartını, namuslu kadının zina ettiği iddiasını ispat için şart koşmuş, dört şahit getiremeyeni iftiracı saymış ve ona seksen kırbaç vurulmasını emretmiştir. Ayrıca tevbe edip kendini düzeltinceye kadar şahitliğinin kabul edilmemesini de hükme bağlayarak Nûr 24/4-5 ve 13 kadını koruma altına almıştır. Bu koruma erkek için getirilmemiştir. [3*] Muhammed aleyhisselam Mekke’de iken önceki kitaplara uyma emri almıştı En’âm 6/90. Medine’de ceza uygulayabileceği konuma gelince zina suçu işleyenlere Tevrat’ta bulunan recm yani taşlayarak öldürme cezasını Levililer 20/10-21, Tesniye 22/22-26 uygulamıştı Buhârî, Hudûd, 24 ve 30. Bu âyetler recm cezasını ilk aşamada kadın için ev hapsi ve sözle incitme, erkek için sadece sözle incitme cezasına çevirmiştir. Tevbe edip ıslah oldukları ortaya çıkınca sözle incitme cezası, her ikisi için de ortadan kalkardı. Daha sonra bu ceza hafifletilerek 100 celdeye çevrilmiştir Nûr 24/2. وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَوَّابًا رَح۪يمًا Sizden zina yapan o iki kişiyi kadını ve erkeği[*] sözle incitin. Eğer tövbe eder /günahlarından dönüş yapar ve kendilerini düzeltirlerse artık onlara ilişmeyin. Allah tövbeleri kabul eder ve ikramda bulunur. [*] Allah Teala fuhuş çeşitlerini yasaklamış A’raf 7/33 ve onlardan uzak durmayı emretmiştir En’am 6/151, Şurâ 42/57, Necm 53/31-32. Onların ilki zina İsra 17/32 ikincisi de erkek erkeğe ilişkidir A’raf 7/80-81. Arap dilinde çoğul, en az üçü gösterdiğinden fuhşun üçüncü çeşidi lezbiyenlik olur. 15. ayette, fuhuş yapan kadınlara verilen ev hapsi cezasının, onların lehine olacak bir cezaya çevrileceği bildirilmiştir. Fuhuş suçu ile ilgili olarak, bundan sonra inen tek ayet zina cezasını belirleyen ayet olduğu için Nûr 24/2, Nisa 15’te ev hapsi cezasına çarptırılan kadınlar, zina suçu dışında bir suç işlemiş olamazlar. Nisa 16’da hem onu hem de suç ortağı olan erkeği sözle incitme emri de verilmiştir. Burada kadına daha fazla ceza verildiği düşünülebilir. Ama ev hapsi onu, kötü niyetli erkeklerden koruyacağı için kadının lehine olur. Bu cezalar, Nûr Suresi 2. âyet ile kaldırılmış, hem kadın hem de erkek için 100 celdeye dönüştürülmüştür. Konu bu kadar açık olduğu halde Nisâ 15’in kadın kadına sevicilik /lezbiyenlik ile ilgili olduğu, ayette açılacağı bildirilen yolun da evlilik olduğu iddia edilmektedir. Halbuki ayette evli bekar ayrımı yapılmamış, sadece ev hapsine mahkum edilen kadınlar için “lehine bir yol açıncaya kadar” ifadesi kullanılmıştır. Bu yol ancak, ev hapsini sona erdirecek bir ceza türü olabilir. İşte 100 celde cezası Nûr 24/2 budur. Ayetler arası ilişkileri dikkate almayanlar, 16. ayetin erkek erkeğe cinsel ilişki ile ilgili olduğunu da iddia ederler. Onlara göre ayetin başındaki “ellezâni /o ikisi” ifadesi fuhuş eylemini yapan iki erkek anlamındadır. Bu iddianın da doğru olma ihtimali yoktur. Arap dilinde kadınlar için dişil, erkekler için eril kalıplar kullanılır ama erkek ile kadının ortak eylemini anlatan kelimeler, mutlaka eril kalıpta olur. Bu sebeple ilgili ayetleri yok sayıp Nisa 16’nın başındaki “ellezâni” ifadesine dayanılarak o ayette erkek erkeğe cinsel ilişkinin kastedildiği söylenemez. اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا Allah’ın kabul sözü verdiği tövbe /günahtan dönüş yapma, kendini tutamayarak[*] kötülük işleyen sonra vakit geçirmeden dönüş yapanların tövbesidir. Allah, işte bu kişilerin tövbelerini kabul eder. Allah bilir, doğru kararlar verir. [*] Ayette geçen cehâlet جهول kelimesi bilmemek, yanlış düşünmek, yanlış hareket etmek’ anlamlarına gelir Müfredat. Yusuf aleyhisselamın “Rabbim! ... Kadınların oyununu benden savmazsan onlara kapılırım ve cahillik edenlerden olurum. Yusuf 12/33” demesi de, Musa aleyhisselamın “Cahillik edenlerden/kendini bilmez biri olmaktan Allah’a sığınırım! Bakara 2/67” demesi de kendini tutamayarak yanlış yapma anlamındaki cehalettir. وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا Kötülükleri işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da "Ben şimdi tövbe ettim /günahımdan dönüş yaptım[*]" diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi, Allah’ın kabul edeceği tövbe değildir. Onlar için acıklı bir azap hazırlamışızdır. [*] Yunus aleyhisselam ve kavmi, ölümle yüz yüze gelmeden tövbe ettikleri /dönüş yaptıkları için Allah tövbelerini kabul etti Enbiya 21/87-88. Nuh aleyhisselam da oğlu bildiği kişiyi, kurtulma ümidi varken, tövbeye çağırmıştı Hûd 11/42-43. Firavun ise tövbeyi, ölümle yüz yüze geldiği anda yaptı Yunus 10/90-92. Böyle bir tövbe kabul edilmez Müminun 23/99-100, Secde 32/12-15. Günahkar müminler de ölünce hayata dönüp iyi işler yapmak isterler ama iş işten geçmiş olur Münafikun 63/9-11. Nebîmiz şöyle demiştir “Allah kulunun tövbesini, can boğaza gelinceye kadar kabul eder.” Tirmizi, Daavat 98; İbn Mace, Zühd 30; Ahmed b. Hanbel, 2/132, 153. Can boğaza gelince artık her şey bitmiş olur. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهًاۜ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا Ey inanıp güvenenler! Kadınlarınızı zorla nikahınızda tutmanız[1*] size helal değildir. Onların zina yaptıkları şüphe götürmez bir şekilde belli olmadıkça verdiğinizden bir kısmını dahi geri almak için onlara baskı yapmayın. Kadınlarınızla güzel[2*] geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmıyorsanız bilin ki, hoşlanmadığınız şeyde bile Allah birçok hayırlar yaratabilir. [1*] “Kadınlarınızı zorla nikahınızda tutmanız” şeklinde anlam verdiğimiz cümlenin hakiki anlamı “kadınlarınıza zorla mirasçı olmanız”dır. Kimin daha önce öleceği belli olmadığı için kimse kimseye zorla mirasçı olamayacağından “mirasçı olma” kelimesine, mecaz anlamı verme zorunluluğu doğar. Mecaz ile hakikat arasında bir ilgi bulunmalıdır. Bir erkek, ancak nikahında iken ölen kadına mirasçı olabileceği için buradaki ilgi, ölene kadar birlikte olma isteğidir. Bunun gerçekleşmesi için erkek, zor kullanarak eşinin boşanma isteğini engelleyebilir. Ayete yukarıdaki anlamın verilmesinin sebebi budur. Kadının da tek taraflı boşama hakkı vardır Bakara 2/229, Nisa 4/34-35, Mümtehine 60/10-11. Mezhepler kadının boşama hakkını elinden alıp yerine, son kararın erkekte olduğu muhâlaa’yı koyduğundan ilgili bütün ayetler gibi bu ayete de yanlış anlam vermek zorunda kalmışlardır. [2*] “Güzel” diye tercüme ettiğimiz kelime “maruf” kelimesidir. Maruf, Kur’an’da belirtilen ölçüler veya evrensel doğrular sayesinde öğrenilir. Kur’an’da özel olarak kadınlara ait hak ve sorumlulukların bildirildiği ayetler, onlarla geçinme konusundaki marufu açıklar Bakara 2/187, 222, 225-237; Nisa 4/3-4,15,19,21,32-35,127-128; Nur 24/31,33; Ahzab 33/59; Mücadile 58/2-3; Talak 65/1-7. وَاِنْ اَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍۙ وَاٰتَيْتُمْ اِحْدٰيهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْـًٔاۜ اَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا Bir eşi bırakıp bir başka eşle evlenmek isterseniz, bıraktığınıza yığınla mal vermiş bile olsanız ondan hiçbir şey almayın. İftira ederek ve apaçık günaha girerek mi alacaksınız[*]! [*] Erkek; eşinin zina ettiğini iddia ederse özel bir yargılama ile iddiasını ispatlama, eşine de kendisini aklama imkanı verilir Nur 24/6-10. Bu yolla erkek eşinden bir şey alamaz; ama verdiği mehir ve hediyeleri geri almak için eşine, boşama hakkını onun kullanmasını, Bakara 2/229 aksi takdirde zina ettiği iddiasıyla yargıya baş vuracağını söyleyerek baskı yapabilir. Bunu yapan hem iftira etmiş hem de büyük bir günaha girmiş olur. وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقًا غَل۪يظًا Verdiğinizi nasıl geri alabilirsiniz ki! Onlar nikahla sizden sağlam bir söz aldılar[*] ve birbirinizle baş başa kaldınız. [*] Küçük çocuklar, bütün mezheplere göre velileri tarafından evlendirilebilir. Ayrıca Şafiî, Mâlikî ve Hanbelîler, bakire kızın babası tarafından ona sormadan evlendirilebileceğini; Hanefîler de baskı altında kıyılan nikahın geçerli olduğunu kabul ederler. Bu şekilde evlendirilen bir kadın, eşinden sağlam bir söz almış olamayacağı için ayet, bu tür nikahların geçersizliğinin açık delillerindendir. وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًاۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا۟ Babalarınızın nikâhladığı kadınları nikâhlamayın. Geçmişte olan oldu. O çok çirkin, nefret uyandıran bir iş ve çok kötü bir yol idi! حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰت۪ٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰت۪ي ف۪ي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰت۪ي دَخَلْتُمْ بِهِنَّۘ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْۘ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذ۪ينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۙ Şunlar ile evlenmeniz[1*] size haram kılınmıştır Analarınız[2*], kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emzirmiş olan süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz[3*], kadınlarınızın anaları, gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızın önceki evliliklerinden olan ve artık ailenizden sayılan üvey kızlarınız[4*]. Ama gerdeğe girmeden ayrılmışsanız onlarla evlenmenizin bir günahı olmaz. Kendi soyunuzdan olan oğullarınızın eşleri ile nikahlanmanız ve iki kız kardeşle aynı anda nikâhlı olmanız da haram kılınmıştır. Geçmişte olan oldu. Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır. [1*] Haram kılınan şeyin evlilik olduğu hem bu ayetten hem de bunu takip eden ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır. [2*] “Analarınız” ifadesi sadece anneyi değil, anneanne, babaanne ve onların anneleri gibi bütün büyük anneleri içine alır. Aynı şekilde anne ve baba soyundan olan dedeler ve onların babaları gibi tüm büyük babalar da kişinin kendi öz babası hükmündedir. [3*] Bir kadından süt emen çocuk o kadının süt çocuğu, kadının doğurduğu veya emzirdiği çocukların da süt kardeşi olur ve aralarında ebedi evlenme engeli doğar. Fakat bu yasak, süt emen çocuğun bu kadından süt emmeyen kardeşlerini kapsamaz. Bu yüzden fıkıhta “süt emenin nefsi yani sadece kendisi emzirenin nesline haramdır” kuralı geliştirilmiştir. Buna göre bir kadın kendi çocuğu olmayan birini emzirdiğinde sadece o çocuk onun süt çocuğu olur. Süt hısımlığının doğması için bir kadının 0-2 yaş arasındaki çocuğu beslemek/doyurmak maksadıyla emzirmesi gerekir Bakara 2/233. [4*] Herkes annesinin evine girme hakkına sahiptir Nûr 24/61. Anne dul kalır da bir başkasıyla evlenirse yeni eşinin tahsis ettiği evin kendi evi sayılabilmesi için onunla kapalı alanda baş başa kalması gerekir Nisa 4/20-21. Bundan sonra Allah, o kadının kızını, bu yeni kocasının öz kızı gibi sayarak evlenilmesi yasak olanlar arasına sokmuş ve onun o eve girmesinin önündeki engeli kaldırmıştır. وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا Evli kadınları[1*] nikâhlamanız da haramdır. Ama evli olduğu halde hakimiyetiniz altına girmiş olan savaş esiri kadınlar ile evlenebilirsiniz[2*]. Bunlar, Allah’ın size yazdığı hükümlerdir. Diğer kadınlar; iffetli olmanız, zinadan uzak durmanız ve mehirlerini vermeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Onların hangisinden nikâh ile yararlanırsanız[3*] mehirlerini belirlediğiniz miktarda verin[4*]. Mehri belirledikten sonra başka bir miktar üzerinde anlaşmanızın sakıncası yoktur. Allah bilir, doğru kararlar verir. [1*] Müslüman - kâfir, hür - esir, evli - bekar ayrımı yapılmaksızın, namusunu koruyan bütün kadınlar Kur’an hükümleriyle de koruma altına alınmış ve onlara “muhsana” yani kalenin içindeymiş gibi korunmuş kadın denmiştir. Bunlardan hür olanları için bu kelime, Mâide 5/5. ayette, esir olanları için de Nisâ 4/25’te geçer. Nûr 24/4 ve 23. ayetler ise her ikisini de kapsar. Kadın, nikâh ile birlikte kocasının da koruması altına girer ve bir kez daha muhsana olur. Bu ayette muhsana, evli kadın anlamında kullanılmıştır. [2*] “Babalarınızın nikâhladığı kadınları nikâhlamayın” emriyle başlayıp buraya kadar sayılan kadınları nikâhlamak haramdır. Bu ayette yer alan “Hakimiyetiniz altında olan savaş esirleri dışındaki evli kadınları nikâhlamanız da haramdır” hükmü, evli savaş esiri kadınlarla evlenmeye onay vermiştir. Çünkü Muhammed 47/4’e göre savaş esirleri köleleştirilemez; onları karşılıklı fidye ile veya karşılıksız serbest bırakmak gerekir. Karşılıksız serbest bırakılmayan, fidyeleri de ödenmeyen kadınlara evlilik yolu açılarak esirlikten kurtulmalarına imkan verilmiştir. [3*] Bu ayet, gerdeğe girilmişse, nikahtan önce veya nikah sırasında belirlenmiş mehri vermenin erkeğin görevi, almanın da kadının hakkı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden erkek, mehir belirlendikten ve gerdekten sonra karısını boşarsa, ona olan mehir borcunun tek kuruşunu dahi kesemez Bakara, 2/228; Nisâ, 4/20. Boşanma durumunda mehirle ilgili diğer hükümler için bkz Bakara, 2/236-237; Ahzâb, 33/49. [4*] "Mehirlerini” diye tercüme ettiğimiz kelime; “أجر = ecr”in çoğulu“أجور = ücûr”dur. Ecr, yapılan işe karşılık hak edilen şeye denir. Kadının nikah akdi karşılığında hak ettiği mehre de mecaz olarak ecr denmiştir Müfredat. Durum böyle olduğu halde Nisa 24. ayetin iç bütünlüğü, anlamı, diğer ayetlerle ilişkisi ve Arap dilinin kuralları ihlal edilerek onun şu bölümünden mut’âya / geçici nikaha fetva çıkarılmıştır. Bunu yapanlar فَمَا اسْتَمْتَعْتُم بِهِ’ ifadesindeki nikaha giden هِ= o zamirini herhangi bir şekilde "elde etmek" diye takdir ederek muta'ya delil çıkarırlar. Halbuki Nisa 22. ayetten itibaren kadını elde etmekten değil, nikahtan bahsedilir. Dolayısıyla فَمَا اسْتَمْتَعْتُم بِهِ’ ifadesindeki هِ= o zamiri nikaha gitmektedir. Böylece Kur'an, tek bir nikahtan bahsettiği halde Şia, ayetteki ifadeleri tahrif etmek suretiyle bu tür geçici nikahın İslam'da var olduğunu ve hatta uygulanmasının sevap olduğunu konuda ehl-i Sünnet de Muta nikahının İslam'da var olduğunu fakat sonradan Ömer tarafından kaldırıldığını iddia eder. Onların bu konuda ortak kanıları şöyledir "Peygamber döneminde ruhsat olarak birçok kez uygulanan muta nikahı Ömer tarafından son derece isabetli bir ictihadla kesin olarak yasaklanmıştır. ”Bir de bu konuda Nebimizin şöyle dediğini iddia ederler “Biz peygamberimizle birlikte savaşıyorduk, yanımızda kadınlarımız yoktu, “Kendimizi hadım ettirsek olmaz mı?” dedik; hadımı yasakladı, sonra bir kumaş parçası karşılığında geçici süreyle evlenmemize izin verdi” Müslim Nikah 11. وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ مِنْكُمْ طَوْلًا اَنْ يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ İçinizden, mümin olan iffetli hür kadınları[1*] nikâhlayacak kadar varlıklı olmayanlar, hakimiyetiniz altında olan mümin esir kızlarınızı nikahlayabilirler. İmanınızı en iyi bilen Allah’tır. Hepiniz birbirinizdensiniz[2*]. Onları esir kadınları, iffetli olmaları, zinadan uzak durmuş ve gizli dostlar edinmemiş olmaları şartıyla ailelerinin[3*] izni ile nikahlayın ve mehirlerini kendilerine, marufa Kur’an ölçülerine uygun olarak verin. Evlendikten[4*] sonra zina ederlerse onlara verilecek ceza, evli hür kadınlara verilen cezanın[5*] yarısı kadardır. Bu ruhsat[6*], içinizden evlenme imkanı bulamayacağını düşünüp çıkmaza girmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz /duruşunuzu bozmamanız daha iyi olur. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. [1*] Bu ayete göre hür kadınla evlenmeye gücü yeten erkek, esir kadınla evlenemez. Hür eşi olan, onun üzerine esir bir eş de alamaz. Eğer evlenmek istiyorsa, onu önce hürriyetine kavuşturur Muhammed 47/4, sonra evlenir. Ödediği fidyenin mehir sayılması için onunla anlaşabilir. Nebimiz, esir kadınlardan Cüveyriye, Safiye ve Reyhâne’yi, hürriyetine kavuşturduktan sonra nikâhlamıştır. Nebimize fey olarak verilen ve savaş esiri olmayan Mâriye, Ahzâb 33/50. ayet ile ona özel olarak helal kılınmıştır Tahrim 66/1-2. [2*] Her kadın bir erkeğin kızı, her erkek de bir kadının oğludur Hucurât 49/13. [3*] Savaş esirleri ailelere dağıtılır ve ailenin bir ferdi gibi muamele görürler Nur 24/58-59. Yanında bulunduğu aile, esirin ailesi sayılır. Ailenin yetkisi, sadece evliliği denetlemekle sınırlıdır. Esir kız/kadın, evlenme kararını kendi hür iradesiyle verir ve eşinin ödeyeceği mehrin de sahibi olur. [4*] Bir önceki ayetin dipnotunda da belirtildiği gibi hür-esir, evli-bekar ayrımı olmaksızın bütün kadınlar “muhsana” yani kalenin içindeymiş gibi korunmuş olarak vasıflanmış ve evlilik dışı ilişkiye izin verilmemiştir. Hem bu iki ayetin hem de Nisa 4/3, Nur 24/32-33. ayetlerin açıkça ortaya koyduğu gibi esir kadının cinselliğinden, evlilik dışında herhangi bir yolla yararlanılamaz. Bu ayet, esir kadının evlenmesini, hür kadın gibi kendi iradesine bırakmış, evliliği denetleme görevini de yanında bulunduğu aileye yüklemiştir. Bu ayete ve Bakara 232. ayete göre ailenin yetkisi, esir kadının kararının marufa yani Kur'an ölçülerine uygun olup olmadığını denetlemekle sınırlıdır. İlgili bütün ayetlerin ortak hükmünü Nebimiz şöyle ifade etmiştir “Evlenmek isteyen kadın Eğer velisiyle anlaşamazsa sultan yetkili kişi, velisi olmayanın velisidir Ebû Dâvûd Nikâh 26; İbn Mâce Nikâh 12; Nesâî Nikâh 35. Her kadın gibi esir kadın da nikâh ile birlikte kocasının da koruması altına girer ve evli kadın anlamında yeniden muhsana olur. [5*] Zinanın cezası 100 celde yani yüz kamçıdır. Hür olmayan kadınlardan bu suçu işleyenler yarısı kadar ceza verilir. Kur’an’da zina eden kadın ve erkekler için taşlanma recm cezası yoktur. Zaten taşlanarak öldürülme cezasının yarısı diye bir ölçü olamaz Nur 24/2 ve 4. [6*] Hür olmayan kadınlarla ayette belirtilen kurallara uygun şekilde evlenme izni. Bu ayete göre gücü yeten bir kişi, bir esir kadınla evlenmek isterse onu hürriyetine kavuşturmadan evlenemez. يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ Allah, her şeyi size açık açık göstermek, sizi sizden öncekilerin sünnetlerine /yollarına[*] yöneltmek ve tövbenizi kabul etmek ister. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır. [*] “Yollar” diye meal verdiğimiz kelime, sünnet السنةin çoğulu olan sünen سنن'dir. Sünnet,, bütün nebilerin gittiği doğru yolu ifade eder. O yola girmeyenler kaybederler İsra 17/76-77, Kehf 18/55. Sünnet, Allah’ın belirlediği yol olduğu için üç âyette sünnetullah /Allah’ın sünneti şeklinde geçer Ahzab 33/38, 62, Fetih 48/23. وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلًا عَظ۪يمًا Allah, tövbenizi /dönüşünüzü kabul etmek ister /irade eder. Arzularının peşine takılanlar ise büyük bir sapıklığa düşmenizi isterler /irade ederler[*]. [*] İrâde, istemek ve dilemektir. Allah’ın iradesinin ezelî olduğuna ve irade ettiği şeyin mutlaka gerçekleşeceğine inanılır. Ayetler bu inancın yanlış olduğunu açıkça göstermektedir. Bir şey Allah’ın sadece iradesi ile değil, iradesinin ardından vereceği “ol” emri ile gerçekleşir Yasin 36/82. Allah, “ol” emrini verince iradesi meşiete dönüşür ve o şey mutlaka olur En’am 6/149, Nahl 16/9. O, insanların imtihanı ile ilgili konularda bu emri, sadece gereğini yapanlar için verir Ra’d 13/27, Taha 20/82. Allah böyle bir kural koymasaydı bu ayetlerde geçen şu ifadeye göre her kafirin mümin ve her günahkarın tövbekar olması gerekirdi. “Allah sizi sizden öncekilerin doğru yollarına yönlendirmeyi ve tövbenizi kabul etmeyi irade eder.” يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَع۪يفًا Allah yükünüzü hafifletmek ister /irade eder; çünkü insan zayıf yaratılmıştır. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَح۪يمًا Ey inanıp güvenenler! Mallarınızı aranızda batıl[1*] yolla yemeyin! Sadece karşılıklı rızaya dayalı ticaretle[2*] yiyebilirsiniz[3*]. Kendi kendinizi öldürmeyin; Allah size karşı çok merhametlidir. [1*] Batıl yolla mal yemek şu şekillerde olur Ölçüde ve tartıda eksiltme yapmak Mutaffifin 83/1-3, İsra 17/35, faiz yemek Bakara 2/275, 278-279, Al-i İmran 3/130, kumar ve şans oyunları Bakara 2/219, Maide 5/90-91, gasp Kehf 18/79, hırsızlık Maide 5/38, yetim malı yemek Nisa 4/2, 6,10, boşadığı hanıma verdiği bir şeyi geri almak Bakara 2/229, Nisa 4/20-21, başkasının malını yemek için yetkililere rüşvet vermek Bakara 2/188, ayetleri gizlemek Bakara 2/174 ve din istismarı Tevbe 9/34. [2*] Ticaret, mal ve hizmet alım satımıdır. Bunlar tarafların hür iradesiyle yapılmalıdır. Bir zamanlar Medine’de fiyatlar yükselmiş, halk Nebimizden narh koymasını istemişti. Narh, bir malın en çok kaça satılabileceğinin yetkili makam tarafından belirlenmesidir. Nebimiz aleyhisselam şöyle dedi “Fiyatları belirleyen, daraltan, genişleten ve rızkı veren Allah’tır. Benim asıl istediğim, sizden birinizin kanı ve malı konusundaki bir haksızlıktan dolayı benden bir talebi olmadan Rabbime kavuşmaktır” Tirmizi, Büyû’, 73. Bu sözün anlamı şudur Fiyatlar, Allah’ın bu ayette koyduğu kurallara göre oluşur. Buna aykırı her müdahale zulümdür. Devletin müdahalesi, piyasaya daha az mal gelmesine, daralmasına, kıtlık ve karaborsaya yol açar. Serbest piyasada fiyatların artması, ucuzluğun en iyi habercisidir. Çünkü fiyatların arttığını duyan herkes oraya mal getirir ve kısa sürede bolluk ve ucuzluk başlar. [3*] Buradaki الا = illa edatına istisna-i munkatı anlamı verilmiştir. وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْل۪يهِ نَارًاۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا Kim bunu, sınırı aşarak ve yanlışa saparak yaparsa ilerisinde onu bir ateşe sokacağız. Bu, Allah’a göre kolaydır اِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلًا كَر۪يمًا Yasaklandığınız günahların[*] büyüklerinden kaçınırsanız kusurlarınızı örter, sizi değerli bir yere yerleştiririz. [*] Büyük günahlara “kebâir” denir. Bunların belli başlıları şunlardır Ayetleri gizlemek Bakara 2/159-163, 174-177, şirk Nisa 4/48, zina etmek İsra 17/32, Nur 24/2, namuslu bir kadına zina iftirasında bulunmak Nur 24/4, 11-13, adam öldürmek Furkan 25/68 yetim malı yemek Nisa 4/2, 6, 10, ölçüde tartıda eksiltme yapmak Mutaffifîn 83/1-3, İsra 17/35, hırsızlık Maide 5/38, Allah’ın koyduğu sınırları aşmak Nisa 4/14, kendi yalanını Allah’a mal etmek Hud 11/18, Nahl 16/116, haram yiyecekleri yemek Bakara 2/173, Maide 5/3, En’am 6/145, Nahl 16/115 savastan kacmak Enfal; 8/15-16, faiz yemek Bakara 2/275, 278-279, Al-i İmran 3/130 ana-babaya kötü davranmak İsra 17/23, kibirli olmak Nisa 4/36, sarhoş edici ve uyuşturucu maddeleri kullanmak, kumar oynamak Maide 5/90-91, Bakara 2/219 haram aylarda savasmak Bakara 2/217, evlenilmesi haram olan kadınlarla evlenmek Nisa 4/22-24, insanlari mescitlerden engellemek Bakara 2/114, Allah’tan vahiy aldığını iddia etmek En’am 6/93 ve ayetlerden yüz çevirmektir En’am 6/157, Taha 20/124-127. وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا Allah'ın birinizi diğerinizden üstün kıldığı şeylere özenmeyin[*]. Erkeklere, kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. Siz, Allah’ın ikramını isteyin. Her şeyi bilen Allah’tır. [*] Bunlar, Allah’ın yaratılıştan, kadınıyla erkeği ile her insana verdiği üstün özelliklerdir. İnsan bu özelliklerini keşfettiği oranda öne çıkar. Bir de kadınlara erkeklerde olmayan özellikler, erkeklere de kadınlarda olmayan özellikler verilmiştir. Böylece bunlar birbirlerini tamamlar ve hayatın uyumlu bir şekilde yaşanmasını sağlarlar Zuhruf 43/32. وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ عَقَدَتْ اَيْمَانُكُمْ فَاٰتُوهُمْ نَص۪يبَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدًا۟ Herkese, ana baba ve en yakınlarının bıraktıklarına mirasçı olma hakkı tanıdık[1*]. Ama önce kendileriyle güçlü sözleşme yapılanların eşlerin[2*] paylarını verin[3*]. Allah her şeye şahittir. [1*] Mirasta esas olan kan bağıdır. Din veya ülke farkı mirasa engel olmaz Nisa 4/7, Enfal 8/75, Ahzab 33/6. [2*] İltifat, Sözlükte eğmek/bükmek/çevirmek anlamındaki left = لفت kökünden türeyen iltifât, bir şeyi yöneldiği taraftan başka bir tarafa çevirmek anlamına gelir. Terim olarak iltifat, üslupla ilgili edebî bir sanattır. Kullanıldığı yerlerde ifadeye tehdit ve korkutma, tenbih, kınama, silkeleme, uyarma ve hatırlatma, sebep gösterme, talebin önemini ifade etme gibi anlamlar katar. Dinleyicinin ilgi ve dikkatini canlı tutmayı sağlar. İltifat; kişide, tekillik-çoğullukta ve zamanda yapılabilir. Türkçede de benzer amaçlarla, konuşurken kişi değiştirme, tekil kişiyi çoğul zamirle ifade etme ve kipte değişiklik yapma vardır ancak her dilin dinamikleri kendine özgü olduğu için bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken aynı anlam inceliklerini yansıtmak her zaman mümkün olmaz. Bu yüzden mealimizde Kur’an’da geçen iltifat sanatlı söyleyişler, Türkçede daha iyi anlaşılması amacıyla yer yer lafzen değil, manen aktarılmıştır. [3*] Sözleşme ile mirasçı olma hakkını kazananlar sadece eşler Nisa 4/12 olduğu için güçlü sözleşme’, nikah sözleşmesinden başkası olamaz Nisa 4/20-21. Mirasçılar ve alacakları paylar, Allah tarafından kesin olarak belirlenmiş, onun çizdiği sınırları aşanların ağır bir şekilde cezalandırılacağı bildirilmiştir Nisa 4/13-14. Bu ayet, önce eşlerin paylarının verilmesini, kalan kısmın, aileden olan mirasçılara, belirlenen şekilde pay edilmesini emretmektedir. Ayete yanlış anlamlar verildiği için payların toplamının ortak paydayı geçtiği dengesizlikler ortaya çıkmıştır. Fıkıhta avliye’ denen bu dengesizlik, paydanın yükseltilerek paya eşitlenmesi ile çözülmektedir. Bu da eşlerin paylarının bir kısmının diğer mirasçılara geçmesine yol açmaktadır. Mesela bir erkek ölse, geriye annesi, babası, karısı ve iki kızı kalsa, bu ayete göre öncelikle karısına mirasın ⅛’i verilir Nisa 4/12. Mirasın kalanı altı paya bölünerek 1 pay anneye, 1 pay babaya 2’şer pay da kızlara verilir Nisa 4/11. Mezhepler ise mirası 24’e böler, 3 pay eşe, 4 pay anneye, 4 pay babaya, 8 pay bir kıza 8 pay da diğer kıza vererek payların toplamını 27’ye çıkarır ve avliye’ yaparlar. Eşin payı ⅛’den 1/9 ’a düşmüş ve onun azalan payı, diğer mirasçılara verilmiş olur. Eğer bu ayete göre davranılsaydı avliye diye bir dengesizlik doğmazdı. اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا Erkekler, hanımlarını koruyup kollamakla görevlidirler. Bu, Allah'ın her birine diğerinde olmayan üstünlükler vermesi[1*] ve erkeklerin mallarından eşleri için harcamaları[2*] sebebiyledir. İyi kadınlar, Allah’a içten boyun eğen ve Allah'ın korumasına karşılık[3*] kimse görmezken de[4*] kendilerini özenle koruyanlardır. Ayrılmasından[5*] korktuğunuz kadınlarınıza gönül alıcı sözler söyleyin, yatakta onlardan uzaklaşın[6*] ve onları rahat bırakın[7*]. Sizi gönülden kabul ederlerse[8*] onlara karşı başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah pek yücedir, büyüktür. [1*] Bazı konularda erkekler, bazı konularda da kadınlar üstündür. Bu farktan dolayı biri diğerinin eksiğini tamamlar. Bu sebeple taraflardan biri diğerine özenmemelidir. [2*] Mehir sorumluluğu ve aileyi geçindirme sorumluluğu Bakara 2/233; Nisa 4/4, 24; Talak 65/6. [3*] Allah’ın kadını koruması, kadının zina ettiğini iddia eden kişinin 4 şahit getirme zorunluluğu Nisa 4/15, Nur 24/4,6,13, evi geçindirme sorumluluğunun erkeğe ait olması, kadının evlilik ve boşanma hukukunun mehir ile maddi güvence altına alınmış olmasıdır Bakara 2/229, Nisa 4/20-21. [4*] “Kimse görmezken” anlamı verdiğimiz kelime li’l-ğayb= للغيبdır, fî’l-ğayb = في الغيب takdirindedir. Gayb, “beş duyuyla algılanamayan” şey için kullanılır. Görülmeyen, duyulmayan yani şahit olunmayan şey insanlar için gaybdır. Kadınların zina suçunun sabit olması için dört şahit aranır Nisa 4/15. Demek ki ayette “lil gayb” ifadesiyle, şahitlerin olmadığı durumdan bahsedilmektedir. Kötü kadınlar bunu fırsat bilip ahlaksızlık yapabilirler. Ama iyi kadınlar, Allah’a içten boyun eğdikleri için bunlardan uzak dururlar. [5*] “Ayrılma” anlamı verdiğimiz kelime nüşûz =نُشُوزً'dur. Kalkıp gideceği zaman kişinin oturduğu yerden hafifçe kalkması anlamındadır el-Ayn. Bir ayet şöyledir “Ey inanıp güvenenler! Size toplantılarda “Yer açın!” denince yer açın ki Allah da size yer açsın. “Nüşûz edin = Kalkın!” denince de kalkın ki Allah, içinizden inanıp güvenenler ile kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızın iç yüzünü bilir.” Mücadele 58/11. Nüşuz kelimesi koca için kullanılınca "eşini terk etmesi yani boşaması" anlamına gelir. İlgili ayet şöyledir “Bir kadın, kocasının nüşûzundan/ayrımasından veya yüz çevirmesinden korkarsa aralarında uzlaşmaları, ikisine de günah olmaz. Uzlaşmak iyidir. Nefisler doyumsuzluğa yatkın kılınmıştır. Eğer iyi davranır ve Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınırsanız bilin ki Allah, yaptığınız şeylerin iç yüzünü bilir.” Nisa 4/128. Durum böyle olduğu için nüşuz kelimesi, bu ayette de zorunlu olarak “kadının eşini terk etmesi, boşanıp gitmesi” anlamında kullanılmış olacaktır. [6*] Erkeğin yatakta eşini yalnız bırakması, hem kadının kararını gözden geçirmesini sağlar hem de ayrılmak istediği kocadan hamile kalmasını engeller. Bu süre içinde erkek, eşini evden uzaklaştıramaz. Kadının evden ayrılmaması, sadece kadının değil, erkeğin boşamasında da uygulanan bir kuraldır Talak 65/1. [7*] “Rahat bırakma” anlamı verdiğimiz darb =ضرب kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bir şeyin üstüne vurma veya sabitlemedir Müfredat. Hemen hemen her iş için kullanılan bu fiilin anlamı, vurulan veya sabitlenen şeye göre değişir el-Ayn. Burada kelimeye, erkeğin yatağı terk etmesinden sonra eşini boşanma olmaksızın bırakması, daha güzel bir ifade ile eşi kesin kararını verene kadar onu, rahatsız etmemesi ve evden çıkarmaması anlamını vermek gerekir. Çünkü kadının ayrılma yetkisini kullanmaktan vazgeçmesi ancak kendi hür iradesiyle gerçekleşebilir. Bunu ayetin takip eden bölümü gösterir. [8*] "Gönülden kabul etme" itaatın Arap dilindeki sözlük anlamıdır. Zıddı ikrahtır Müfredat. Bir işi dayak sonucu yapmak ikrâh altında yapmaktır. İkrahın dinimizde yeri yoktur Bakara 2/256.“Onları darb edin” emrinden sonra gelen “size itaat ederlerse” ifadesi, darb kelimesine dayak anlamı vermeyi imkânsız hale getirir. Ona verilebilecek tek anlam, ayrılmak isteyen kadını evinde bırakmak, zorla çıkarmamak olur. Çünkü Allah Teâlâ, kadınlara da erkekler gibi eşinden ayrılma hakkı tanımıştır Bakara 2/229. وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا Ey müminler[*] Eşlerin ayrılacağından korkarsanız, bir hakem erkeğin ailesinden, bir hakem de kadının ailesinden gönderin. Eşlerin ikisi de arayı düzeltmek isterse, Allah onları uzlaştırır. Allah bilir ve her işin iç yüzünden haberdardır. [*] Karı koca dışında olup, onların aralarının açılacağı hakkında bilgi ve şüphe sahibi olan yakınlar, arkadaşlar. وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ Allah'a kulluk edin. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya iyilik edin. Akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve hakimiyetiniz altında bulunan esirlere de iyilik edin. Allah, kendini beğenen ve övünen hiç kimseyi sevmez. اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًاۚ Onlar; cimrilik eden, insanlara cimrilik etmelerini söyleyen, Allah'ın kendilerine yaptığı ikramı da gizleyenlerdir. Ayetleri görmezlikte direnenlere aşağılayıcı bir azap hazırladık. وَالَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَمَنْ يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَر۪ينًا فَسَٓاءَ قَر۪ينًا Mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah'a da ahiret gününe de inanmayanlar vardır. Şeytan kimin yakını olursa o ne kötü arkadaştır[*]! [*] Zuhruf 43/36-38. وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّٰهُۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِهِمْ عَل۪يمًا Onlar Allah'a ve ahiret gününe inansalar ve bir mümin olarak Allah'ın verdiği rızıktan hayra harcasalardı ne kaybederlerdi! Allah, onların durumunu bilir. اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍۚ وَاِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ اَجْرًا عَظ۪يمًا Allah zerre kadar haksızlık yapmaz. Yapılan şey bir iyilik ise onu kat kat artırır ve kendi katından büyük bir ödül de verir[*]. [*] Bakara 2/261. فَكَيْفَ اِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ بِشَه۪يدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شَه۪يدًاۜ Her toplumdan bir şahit getirdiğimiz ve seni de bu topluma şahit getirdiğimiz zaman halleri nice olur[*]! [*] Nahl 16/89. Zümer 39/69. يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوّٰى بِهِمُ الْاَرْضُۜ وَلَا يَكْتُمُونَ اللّٰهَ حَد۪يثًا۟ Resule /elçinin getirdiğine baş kaldırarak kâfirlik[*] edenler, o gün toprağa karışıp gitmiş olmayı çok isterler. Allah'tan tek bir sözü bile gizleyemezler. [*] Arapça’da kefere küfr bir şeyin üstünü örtmek veya kendini o şeye kapatmak, görmezlik etmek, görmezlikte direnmek anlamına gelir. Allah’ın ayetlerini kafasına göre açıklamak, onları bağlamından koparıp başka tarafa çekmek, kelimelerin anlamlarını değiştirmek, görmezden gelmek, o ayetler karşısında yalan yanlış şeylere sarılmak, inkar etmek eylemlerinin hepsi küfür olup bunu yapana kâfir denir. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا اِلَّا عَابِر۪ي سَب۪يلٍ حَتّٰى تَغْتَسِلُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا Ey inanıp güvenenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar[1*], cünüpken de -yolda olmanız[2*] dışında- yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Hasta veya yolculuk halinde olursanız ya da sizden biri abdest bozduğu yerden gelmişse yahut kadınlarınızla birleşmiş olur[3*] da su kullanma imkanı bulamazsanız[4*] temiz bir yüzeye[5*] yönelip yüzünüzü ve ellerinizi[6*] meshedin. Allah daima affeden ve bağışlayandır[7*]. [1*] Bilinciniz yerine gelinceye kadar. [2*] “Yolda olma” şeklinde tercüme edilen âbirî-sebil = عَابِرِي سَبِيلٍ şehir içindeki kısa yollar dahil her türlü yolda olma durumunu kapsar. Sonraki cümlede gelen “yolculuk halinde olma” ise seferî sayılmayı gerektiren uzun yolculuktur. [3*] Cinsel ilişki veya başka yolla meydana gelen orgazm hali. [4*] Suyu kullanacak durumda değilseniz Müfredat وجد md. [5*] Saîd =صَعٖيدً üste çıkmış şey anlamındadır. Dünya’nın dış yüzeyine Kehf 18/8 ve yüzeyde olan her şeye said Kehf 18/40 denir. [6*] Arapçada “el” anlamına gelen يد = yed kelimesi, sözlüklere göre omuzdan parmak uçlarına kadar tüm kolu ifade eder. Ancak kelimenin Kur’an’daki kullanımları, bilekten parmak uçlarına kadar olan, bir şeyi tutmaya yarayan bölümü ifade etmektedir. Bu durum A’râf 7/195 ve Taha 20/22. ayetlerde görülebilir. Bu sebeple Mâide Suresi 6. ayette abdest tarif edilirken, “ellerinizi dirseklerinize kadar yıkayın” denilerek, sadece ellerin yıkanıp bırakılmaması, yıkanacak bölgenin dirseklere kadar uzatılması emredilmiştir. Ayrıca Nisâ 43 ve Mâide 6. ayetlerde “yüzünüzü ve ellerinizi meshedin” şeklinde tarif edilen teyemmümü, “dirseklere kadar” ifadesi kullanılmadığı için Nebimiz de ellerini bileklerine kadar mesh ederek yerine getirmiş, dirseklerine kadar mesh etmemiştir Buhari, Teyemmüm 3; Ebu Davud, Taharet 123. [7*] Gusletmek veya abdest almak gerektiğinde su yoksa veya suyun kullanımına engel bir durum hastalık, yıkanmanın mümkün olmaması varsa teyemmüm yapılır Maide 5/6. Alınan teyemmüm hem gusül hem abdest sayılır. Bazı kişiler zaman zaman gusül gereken durumlarda teyemmümün yetmeyeceği’ veya gusül ve abdestte yıkanması gereken yerleri tam olarak yıkayamadığı’ vehmine kapılabilir. Bu vehimler kişinin namaz kılmasını zorlaştıracak hatta engelleyecek hale gelebilir. Ayetteki عَفُوًّا غَفُورًا = daima affeden ve bağışlayan ifadesi böyle bir vehimle karşılaşan kişinin vehimlerinden kurtulabilmesi açısından önem taşır; çünkü Allah Tealâ affedici günahları yok sayan ve bağışlayıcı olduğunu belirtmiştir. Bu affedicilik ve bağışlayıcılık, istemeden eksik yıkanan bir yer varsa onu da kapsar. اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُر۪يدُونَ اَنْ تَضِلُّوا السَّب۪يلَۜ Allah’ın kitabından nasiplenmiş olanları görmedin mi? Kitabı bırakıp Sapıklığı satın alıyor, sizin de sapıtmanızı istiyorlar. وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَعْدَٓائِكُمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَلِيًّاۗ وَكَفٰى بِاللّٰهِ نَص۪يرًا Düşmanlarınızı en iyi bilen Allah’tır. Veli olarak Allah size yeter; yardımcı olarak da Allah yeter. مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدّ۪ينِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَۙ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلًا Kimi Yahudiler kelimelerin anlamlarını kaydırarak sana “Dinledik ve sıkı sarıldık /isyan ettik”, “Dinle! Sana dinle denemez!” ve “Bizi kolla /güt!” derler. Bunu, bu dine saldırma maksadıyla dillerini eğip bükerek yaparlar. Eğer bunların yerine “dinledik ve içten boyun eğdik”, "dinle!” ve “bizi gözet!” deselerdi elbette daha iyi ve daha doğru olurdu. Ama ayetleri görmezlikte direnmeleri sebebiyle Allah onları lanetledi /dışladı. Artık onların pek azı inanıp güvenir[*]. [*] Buradaki cümleler tevriyelidir. Tevriye; birden çok anlamı olan sözü, uzak anlamı da kastedecek şekilde kullanmaktır. Ayetteki birinci cümle “semi’nâ ve asaynâ”dır. Bunun bir anlamı “dinledik ve sıkı sarıldık” diğeri ise “dinledik ve isyan ettik” şeklindedir. Çünkü asâ =عصى fiili birbirine zıt iki anlama gelir . Ama سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا =semi’nâ ve ata’nâ ifadesi “dinledik ve içten boyun eğdik” dışında bir anlama çekilemez. İkinci cümle وَاسْمَعْ غـَيْرَ مُسْمَعٍ = isma gayre musmain cümlesidir. Bu sözün iki anlamı vardır, biri “lütfen dinle, sana dinle demek haddimize değil ama...” diğeri ise “dinle, söz dinletilmez adam!” şeklindedir Neml 27/80. Eğer sadece “dinle” anlamına gelen, اسْمَع=isma denseydi başka anlama çekilemezdi. Ayetteki üçüncü cümle olan رَاعـِنَا =râinâ'ya “Bizi gözet” anlamı verilebilir. Ama kelime, bir işin birden çok özne tarafından ortaklaşa yapıldığını gösteren mufâale مفاعلة kalıbında olduğu için ona “birbirimizi gözetelim” anlamı da verilebilir. Bu da Yahudilerin kendilerini Allah’ın elçisi ile eşit gördükleri izlemini doğurur. Hiç kimse elçilik görevi ile ilgili olarak ona “birbirimizi gözetelim” diyemez Nûr 24/63, Hucurât 49/3. Mufâale kalıbı, bir işi tek başına yapma anlamında da kullanıldığından رَاعـِنَا =râinâ’ya “Bizi güt!” anlamı da verilebilir. O zaman “bizi, hayvan güder gibi güt!” diyerek üstü kapalı bir şekilde Allah’ın elçisini aşağılamış olurlar. رَاعـِنَا =râinâ yerine انظُرْنَا=unzurnâ deselerdi “bizi gözet” dışında bir anlama çekilemezdi. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اٰمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلٰٓى اَدْبَارِهَٓا اَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّٓا اَصْحَابَ السَّبْتِۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولًا Ey kendilerine kitap verilenler! Sizin yanınızda olanı tasdik edici olarak indirdiğimize bu kitaba inanıp güvenin. Bunu, itibarınızı yok edip sizi yüzünüze bakılmaz hale getirmeden veya cumartesi yasağını çiğneyen ahaliyi[*] lanetlediğimiz /dışladığımız gibi sizi de lanetlemeden önce yapın. Allah'ın emri daima yerine gelir. [*] Araf 7/163-166 اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْمًا عَظ۪يمًا Allah, kendisine ortak /şirk koşulmasını bağışlamaz[1*]. Bunun altındaki günahları, gerekeni yapan için[2*] bağışlar[3*]. Kim Allah'a ortak koşarsa, bunu isteyen Allah’tır’ diyerek[4*] büyük bir günahı ona mal etmiş olur[5*]. [1*] Her insan, kendi gözlemi ile Allah’tan başkasının ilah olamayacağını kavrar. Bu yüzden Allah, herkesi bundan sorumlu tutacaktır A’raf 7/172-174, Ankebut 29/25, Fatır 35/13-14. Bunun dışında şirk sayılan bazı tutum ve davranışlar da vardır. Bunları Allah, kendi kitabında bildirmiştir Bakara 2/22,165, Nisa 4/171, Maide 5/116, A’raf 7/190-198, Tevbe 9/31, Nahl 16/36, Furkan 25/43, Casiye 45/23, Necm 53/19-23. Bu sayede hiç kimsenin şirk konusunda ileri sürebileceği bir mazereti kalmamıştır. Bu nedenle Allah kendisine şirk /ortak koşulmasını bağışlamaz. Ancak ortak koştuktan sonra tam bir dönüş yaparak tövbe edenler bu kapsamın dışındadır. [2*] Şâe شاء fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey شيء mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir Müfredât. Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder Kamer 54/49, Ra’d 13/8. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır Enbiyâ 21/35. Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister Nisa 4/26 ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar Nur 24/46. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur Şems 91/7-10. Buna göre şâe شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı Nahl 16/93. Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz [3*] Bir şeyi insanın var etmesi için çalışması gerekir. Şirkten uzak kalan ve büyük günahlardan kaçınan Nisa 4/31, Necm 53/31-32 veya günah işledikten sonra tövbe edip /dönüş yapıp kendilerini düzeltenler Furkan 25/68-71 ile sevapları günahlarından fazla olanlar doğrudan cennete gider, cehennemin hışırtısını bile duymazlar. Enbiya 21/101-102 Günahları sevaplarından fazla olanlar da cehenneme giderler Araf 7/9, Meryem 19/71-72, 86-87, Müminun 23/103-104, Karia 101/8-11. Bunlar, cezalarını çektikten sonra cennetteki yakınlarının yanına yerleştirilirler.Tûr 52/21 اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ بَلِ اللّٰهُ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلًا Kendilerini bu şekilde temize çıkaranları gözünde canlandırmaz mısın[*]? Hayır! Allah, gerekeni yapanı temize çıkarır. Onlara kıl kadar bile haksızlık yapılmaz. [*] Bakara 2/111, Maide 5/18. اُنْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَكَفٰى بِه۪ٓ اِثْمًا مُب۪ينًا۟ Baksana, o yalanı /şirki nasıl da Allah'a mal ediyorlar! Açık bir günah olarak bu onlara yeter. اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا Allah’ın kitabından bir bilgisi olan şu kimseleri de gözünde canlandırmaz mısın? İnsanları ayartanlara ve tağutlara[*] güveniyor da kâfirler için şöyle diyorlar "Bunların yolu, müminlerin yolundan daha doğrudur". [*] Tağut, haddini aşmakta ileri giden insan ve cin şeytanlarıdır. Bunlar, yoldan çıkmakla kalmaz ayetleri ya yok sayarak ya da anlamlarını bozarak başkalarının da haddini aşmasına ve yoldan çıkmasına sebep olurlar Bakara 2/256, 257; Nisa 4/60, 76; Maide 5/60; Nahl 16/36; Zümer 39/17. اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُۜ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَص۪يرًاۜ Onlar, Allah'ın lanetlediği /dışladığı kimselerdir. Allah kimi dışlarsa ona yardım edecek birini asla bulamazsın. اَمْ لَهُمْ نَص۪يبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَاِذًا لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَق۪يرًاۙ Yoksa Allah’ın mülkünden bir payları mı var? Öyle olsa insanlara zerresini vermezler[*]. [*] İsra 17/100 اَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلٰى مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚ فَقَدْ اٰتَيْنَٓا اٰلَ اِبْرٰه۪يمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَاٰتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظ۪يمًا Yoksa Allah'ın özel ikramda bulunduğu kimseleri mi çekemiyorlar? Halbuki biz İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermiştik; onlara büyük bir mülk vermiştik. فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ صَدَّ عَنْهُۜ وَكَفٰى بِجَهَنَّمَ سَع۪يرًا Onlardan kimi o kitaba inanıp güvendi, kimi de yüz çevirdi. Cehennemin harıl harıl yanan ateşi onlara yeter. اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا سَوْفَ نُصْل۪يهِمْ نَارًاۜ كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَز۪يزًا حَك۪يمًا Kâfirleri /ayetlerimizi görmezlikte direnenleri yakın zamanda bir ateşte kızartacağız; derileri yandıkça[*] başka derilerle değiştireceğiz ki o azabı tatsınlar. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan Allah’tır. [*] Yanıklar üç derecelidir Birincisinde deride kızarıklık, ağrı ve ödem oluşur ve yaklaşık 48 saatte iyileşir. İkincisinde deride içi su dolu kabarcıklar bül oluşur ve ağrılıdır. Derinin kendini yenilemesiyle iyileşir. Üçüncü derece yanık derinin tüm tabakalarını. özellikle de damar, sinir ve kasları etkiler. Beyaz ve kara yaradan siyah renge kadar aşamaları vardır. Sinirler zarar gördüğü için ağrı olmaz. Deri yenilenince tekrar acı çekmeye başlar. وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَل۪يلًا İnanıp güvenmiş ve iyi işler yapmış olanları ise içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız; orada ölümsüz olarak sonsuza dek kalacaklardır[1*]. Orada onların tertemiz eşleri[2*] olacak ve onları uzayıp giden gölgelikler içine sokacağız[3*]. [1*] Kur’an’da, cennetlik ve cehennemlik olanlar için iki kelime kullanılır. Birisi ebeden’ diğeri halid’tir. Ebeden, sonsuza kadar’, halid ise ölümsüz olan’ anlamına gelir. Cennetlikler için Nisa 4/57,122; Maide 5/119, Tevbe 9/22,100; Tegabun 64/9, Talak 65/11, Beyyine 98/8 ayetlerine; cehennemlikler için Nisa 4/169, Ahzab 33/65, Cin 72/23 ayetlerine bakınız. [2*] “Eş” diye tercüme ettiğimiz zevc = زوج kelimesi Kur’ân’da hem kadın hem de erkek için kullanılır. Cennete giden eşler, kusurlarından arındırıldığı için, biri diğerinde herhangi bir eksik bulamayacaktır Vakıa 56/61. Cennetteki gılman, vildan ve huriler eş değil hizmetçidirler Duhân 44/54, Tûr 52/20-24, Vakıa 56/17-24, İnsan 76/19. [3*] Vakıa 56/30, Yasin 36/56, Mürselat 77/41. اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعًا بَص۪يرًا Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah’ın size verdiği öğüt ne güzeldir! Allah daima dinleyen ve görendir. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟ Ey inanıp güvenenler! Allah'a gönüllü olarak boyun eğin, Resulüne[1*] gönüllü olarak boyun eğin[2*] ve sizden olan yetkililere de. Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu, Allah’a ve resulüne /elçisinin getirdiği ayetlere[3*] götürün. Allah’a ve ahiret gününe inanıp güveniyorsanız böyle yaparsınız. Böylesi hayırlı olur ve en güzel sonucu verir. [1*] Resul رسول, “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi o sözü iletmek için gönderilen elçi anlamına da gelir Müfredat. Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen resulullah = رسول اللّه ve er-Resul = الرسول sözlerinde asıl vurgu ayetleredir. Uhud savaşında nebîmizin öldüğüne dair haberlerin yayılması üzerine şu ayet inmişti “Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?” Al-i İmrân 3/144 Allah’ın son resulü öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır. Resul kelimesine “resulün /elçinin getirdiği” meali bunun için verilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur "Resullere apaçık tebliğden başka ne düşer?" Nahl 16/35 "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, bunu yapmazsan onun resullüğünü yapmamış olursun" Maide 5/67 [2*] Nisa 4/80. [3*] “Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu, Allah’a ve resulüne götürün.” demek, “Çözümü Kur’an’da arayın.” demektir Maide 5/48-50, Nur 24/54, Şura 42/9-10. Çünkü dinin tek kaynağı Kur’an’dır. Resulün görevi Kur’an’ı tebliğ etmek olduğu için Al-i İmran 3/20, Maide 5/67,92,99, Ra’d 13/30, Nahl 16/82, Nur 24/54, Ankebut 29/18, Şûra 42/48, Tegabun 64/12, resule itaat onun tebliğ ettiği Kur’an’a itaattir Nisa 4/80. Aksi takdirde Allah ile resullerinin arası ayrılmış ve yeni bir din uydurulmuş olur Nisa 4/150-152. Bugün Müslümanlar, Bakara 2/104. âyete aykırı olarak halka raiyye /sürü de şöyle bir söz mâl ederek yöneticileri tanrı yaparlar “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden Allah’a isyan etmiş olur. Emire yetkiliye itaat eden bana itaat etmiş olur. Emire isyan eden bana isyan etmiş olur. İmam devlet başkanı kalkandır; arkasında savaşılır ve onunla korunma sağlanır. Allah’ta karşı yanlış yapmaktan sakınmayi emreder ve adil olursa sevap kazanır. Farklı emir verirse günahı kendinedir” Buhari, Cihad, 109. Uydurma olduğu açık olan bu rivayet ile Müslümanlar, yöneticilerin kulu yapılmıştır. Oysa kulluk sadece Allah’a, itaat ise Allah’a ve Allah’ın emrine uygun hareket ettiği açıkça belli olan yöneticiye yapılır. اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَع۪يدًا Hem sana indirilene hem de senden önce indirilenlere inandığını iddia eden kişileri görmedin mi? Kendilerine tağutu[1*] tanımama emri verildiği halde[2*], hakemlik etsin diye tağuta gitmek isterler. Şeytan ise bunları derin bir sapıklığa düşürmek ister. [1*] Tağut, bkz. Nisa 4/51’in dipnotu. [2*] Bakara 2/256 ve Bakara 2/257 وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ رَاَيْتَ الْمُنَافِق۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًاۚ Onlara "Allah'ın indirdiğine ve Resul’e gelin" dendiği zaman o münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَانًا وَتَوْف۪يقًا Kendi elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir iş geldiğinde halleri ne olur? O zaman sana gelip Allah’a yemin ederek derler ki “Biz sadece iyilik yapmak ve arayı bulmak istemiştik.” اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلًا بَل۪يغًا Onlar var ya onlar! Onların kalplerinde olanı Allah bilir. Onlara aldırma, ama yine de öğüt ver. Onların içlerine işleyecek etkili sözler söyle. وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَوَّابًا رَح۪يمًا Biz hangi elçiyi gönderdiysek, bizim[1*] onayımızla kendisine gönüllü olarak boyun eğilsin diye göndermişizdir. O münafıklar, kendilerini kötü duruma düşürdüklerinde sana gelseler ve senin huzurunda Allah’tan bağışlanma dileseler, elçimiz olarak sen[2*] de onların bağışlanması için dua etsen[3*] o zaman, Allah’ın dönüş yapanları kabul ettiğini ve bol ikramda bulunduğunu elbette görürler[4*]. [1*] İltifat, bkz Nisa 4/33’ün dipnotu. [2*] İltifat, bkz Nisa 4/33’ün dipnotu. [3*] Allah Teala nebîmize hem kendi günahının hem de müminlerin günahının bağışlanması için dua etmesini emrettiği için Muhammed 47/19 burada “Sen de onların bağışlanması için dua etsen” ifadesini kullanmıştır. Bir kişiden dua etmesi istenebilir Yusuf 12/97. Müşrik olmaması şartıyla bir başkası için dua etme sözü vermek de caizdir Tevbe 9/113-114, Meryem 19/47. [4*] İltifat, bkz Nisa 4/33’ün dipnotu. فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا Hayır, hayır! Rabbine yemin olsun! Bunlar anlaşamadıkları konularda seni hakem yapıp verdiğin karardan dolayı içlerinde en küçük bir sıkıntı duymaksızın tam teslim olmadıkça, inanıp güvenmiş sayılmazlar[*]. [*] Ahzab 33/36. وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَل۪يلٌ مِنْهُمْۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِه۪ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْب۪يتًاۙ Şayet onlara “Nefislerinizi öldürün ya da yurdunuzdan çıkın!” diye emretseydik, pek azı dışındakiler bunu yapmazlardı. Ama kendilerine verilen öğüde uysalardı onlar için iyi olurdu ve daha da güçlenirlerdi. وَاِذًا لَاٰتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّٓا اَجْرًا عَظ۪يمًاۙ O zaman biz de onlara katımızdan büyük bir ödül verirdik. وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًا Onları doğru bir yola yönlendirirdik[*]. [*] Burada nefislerini öldürenlerin doğru yola yönlendirilmesinden söz edilmektedir. Gerçek anlamda ölen kişilerin doğru yola yönlendirilmesi söz konusu olamayacağı için Nisa 4/66. ayette geçen “nefisleri öldürme” ifadesi yanlışlardan vazgeçip fıtrata yönelme anlamında olur. وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقًاۜ Kim Allah'a ve resulüne /elçisinin getirdiği ayetlere gönülden boyun eğerse onlar, Allah'ın nimet verdiği nebiler, özü sözü doğru kişiler, bilginler[1*] ve iyilerle beraber olacaklardır[2*]. Onlar ne iyi yoldaştır! [1*] Ayetteki şuhedâ = الشُّهَدَاءِ kelimesi şehid = شهيد kelimesinin çoğuludur, şahitler anlamına gelir. Bilgisini, gözüyle görmüş gibi kesinleştiren alimler demektir. [2*] Fatiha 1/6. ذٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَل۪يمًا۟ Bu, Allah'ın onlara bir lütfudur. Bunu Allah’ın bilmesi yeter. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانْفِرُوا ثُبَاتٍ اَوِ انْفِرُوا جَم۪يعًا Ey İnanıp güvenenler müminler! Tedbirinizi alın[*] gerektiğinde bölükler halinde veya toplu olarak hızla harekete geçin. [*] Al-i İmrân, 3/200; Enfal 8/60 وَاِنَّ مِنْكُمْ لَمَنْ لَيُبَطِّئَنَّۚ فَاِنْ اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَالَ قَدْ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيَّ اِذْ لَمْ اَكُنْ مَعَهُمْ شَه۪يدًا İçinizden ağır davrananlar mutlaka olacaktır. Başınıza bir iş gelse "Gerçekten Allah bana lütufta bulunmuş da onlarla birlikte olmamışım.” diyeceklerdir. وَلَئِنْ اَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللّٰهِ لَيَقُولَنَّ كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ مَعَهُمْ فَاَفُوزَ فَوْزًا عَظ۪يمًا Allah'ın size bir ikramı olsa, bu defa sanki aranızda sevgi bağı yokmuş gibi "Ah keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarı gösterseydim." diyeceklerdir. فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا Dünya hayatını ahirete feda edebilenler, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, Allah ona yakında büyük bir ödül verecektir[*]. [*] İltifat, bkz Nisa 4/33’ün dipnotu. وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرًاۜ Size ne oluyor ki, Allah yolunda savaşmıyorsunuz! Halbuki ezilen erkekler, kadınlar ve çocuklar şöyle yalvarıp durmaktalar "Rabbimiz! Halkı yanlışlar içinde olan bu ülkeden bizi çıkar, bize katından bir dost gönder, bize katından bir yardımcı gönder." اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفًا۟ İnanıp güvenenler Allah’ın yolunda savaşırlar, kafirlik edenler /ayetleri görmezlikte direnenler ise tağutların[*] yolunda savaşırlar. Siz, şeytanın dostlarıyla savaşın. Şeytanın kurduğu oyun zayıftır. [*] Tağut, bkz. Nisa 4/51’in dipnotu. اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ ق۪يلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا Zayıf durumda iken Kendilerine "Ellerinizi savaştan çekin, namazı özenle ve sürekli kılın, zekâtı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaşma görevi yazılınca içlerinden birtakımı, Allah'tan korkar gibi insanlardan korkar oldular. Hatta insanlardan duydukları korku daha fazla oldu. Dediler ki "Rabbimiz! Bize niçin savaşma görevini yazdın; biraz daha süre tanısaydın olmaz mıydı?” De ki "Dünya menfaati pek azdır. Yanlış yapmaktan sakınanlar için Ahiret daha hayırlıdır; size kıl kadar bile haksızlık yapılmayacaktır[*]” [*] Enfal 8/5-6 اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِكَۜ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ فَمَالِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَد۪يثًا Nerede olursanız olun, isterseniz sağlam kaleler içinde olun, ölüm sizi yakalayacaktır. Onlara bir iyilik gelse "Bu Allah katındandır[1*]!” derler. Başlarına bir kötülük gelince de "Bu senin yüzünden!" derler. De ki "Olan biten her şey Allah katındandır /onun onayıyla olur[2*].” Bu topluluğa ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar[3*]? [1*] Bakara 2/216 [2*] Yasin 36/82, Teğabün 64/11. [3*] Bkz. Nisa 4/79, Ali İmran 3/154 ve Ali İmran 3/186, Şura 42/30, Mülk 67/2, Ankebut 29/2-3, Muhammed 47/31, Bakara 2/214 مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًاۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا Sana ne iyilik gelse Allah'tandır, sana ne kötülük gelse senden kaynaklanır[*]. Seni insanlara elçi gönderdik, şahit olarak Allah yeter. [*] Al-i İmran 3/152-153, Şura 42/30. مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ Kim resule /elçiye gönüllü olarak boyun eğerse Allah'a boyun eğmiş olur. Yüz çeviren çevirsin; seni başlarına bekçi olarak göndermedik. وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا Sana "Başüstüne!" derler, fakat yanından çıkınca içlerinden bir kesimi, geceleyin senin dediğinden başka şeyler tasarlarlar. Allah onların tasarladıklarını yazar. Onlara aldırma! Sen Allah'a dayan. Vekil olarak Allah yeter. اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَۜ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا ف۪يهِ اخْتِلَافًا كَث۪يرًا Kur’an’ı hiç mi etraflıca düşünmezler! Eğer o, Allah'tan başkasından gelseydi, onda kesinlikle pek çok çelişki bulurlardı. وَاِذَا جَٓاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِه۪ۜ وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰٓى اُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذ۪ينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَل۪يلًا Onlara, güven veya korku doğuracak bir haber geldiğinde onu yayarlar. Halbuki onu elçimize ve içlerinden o konuda yetkin kişilere götürselerdi, onların doğru hüküm çıkarabilenleri konuyu çözerdi[*]. Allah'ın lütfu ve ikramı olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. [*] Hucurat 49/6 فَقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْسًا وَاَشَدُّ تَنْك۪يلًا Sen Allah yolunda savaş! Sen sadece kendinden sorumlusun[*]. Müminleri de teşvik et. Belki Allah, o kâfirlerin baskınını önler. Allah’ın baskını daha güçlü, caydırıcılığı daha kuvvetlidir. [*] A’raf 7/42, Mü’minun 23/62. مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَص۪يبٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُق۪يتًا İyi bir işe destek veren[*] ondan bir pay alır; kötü bir işe destek veren de ondan dolayı bir sorumluluk üstlenir. Her şeyi görüp gözeten Allah'tır. [*] Burada şefaat kelimesine “destek veren” anlamı verilmiştir. Çünkü şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır El-Ayn, Müfredât. وَاِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَس۪يبًا Size herhangi bir şekilde sağlık ve esenlik dileğinde bulunulduğunda, siz daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık verin[*]. Allah her şeyi hesaba katar. [*] "Selamun aleykum", Kasas 28/55 "selam" Hud, 11/69, "merhaba" Sad 38/59 veya "günaydın", "iyi günler" gibi kelimelerin hepsi birer "sağlık ve esenlik" dileğidir. Ayette bu gibi dileklerde bulunan birine din, ırk farkı gözetilmeden daha güzeliyle karşılık verilmesi istenmektedir. اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ حَد۪يثًا۟ Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. O geleceğinde şüphe olmayan kıyamet /mezardan kalkış günü sizi bir araya toplayacaktır. Kimin sözü Allah'ın sözünden daha doğru olabilir? فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِق۪ينَ فِئَتَيْنِ وَاللّٰهُ اَرْكَسَهُمْ بِمَا كَسَبُواۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَهْدُوا مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلًا Size ne oluyor ki Mekke’deki münafıklar[*] hakkında ikiye bölündünüz? Allah onları, yaptıklarından dolayı baş aşağı etmiştir. Allah'ın sapık saydığını yola gelmiş saymak mı istiyorsunuz? Allah'ın sapık saydığını iyi göstermenin bir yolunu bulamazsın. [*] Bunlar Bedir’de ve Uhud’da Müslümanlara karşı savaşan Mekkeli münafıklardır. Bedir’de “Bunları dinleri aldatmış!” diyorlardı Enfal 8/49. Uhud’da da bunlarla ilgili şu ayetler inmiştir Al-i İmran 3/176-177. Bunlar müslüman gözüküp müşriklerin yanında yer aldıkları için onları tanımak kolaydır. وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَٓاءً فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ اَوْلِيَٓاءَ حَتّٰى يُهَاجِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْۖ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًاۙ Çok isterler ki kendileri nasıl kâfir olmuşsa siz de aynı şekilde kâfir olup onlarla eşit duruma gelesiniz. Allah yolunda hicret etmedikçe onlardan hiçbirini veli/yakın dost edinmeyin. Eğer hicretten kaçınırlarsa onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir veli edinin ne de yardımcı. اِلَّا الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَب۪يلًا Ancak sizinle antlaşması olan bir topluluğa sığınanlar ile sizinle savaşmayı veya kendi topluluklarıyla savaşmayı göze alamayarak size gelenler olursa durum değişir. Allah farklı tercihte bulunsaydı onları üzerinize salardı da sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış teklif ederlerse artık Allah, onlara dokunmanıza izin vermez. سَتَجِدُونَ اٰخَر۪ينَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْۜ كُلَّمَا رُدُّٓوا اِلَى الْفِتْنَةِ اُرْكِسُوا ف۪يهَاۚ فَاِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُٓوا اِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّٓوا اَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْۜ وَاُو۬لٰٓئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُب۪ينًا۟ Sizden yana güvende olmak isteyen, kendi halklarından yana da güvende olmak isteyen başka münafıklar da göreceksiniz. Bunlar ne zaman bir fitneye[*] /sizinle savaşmaya yönlendirilseler balıklama dalarlar. Sizden uzak durmaz, size barış teklifinde bulunmaz ve ellerini sizden tamamen çekmezlerse onları yakalayın, tespit ettiğiniz yerde de öldürün. İşte kendilerine karşı size açık yetki verdiğimiz kişiler onlardır. [*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır Müfredat. Kur’an’da bu kelime imtihan A’râf 7/155, aldatma A’râf 7/27, cehennem azabı Zariyât 51/10-14 ve savaş Bakara 2/217 anlamlarında kullanılmıştır. وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ اَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا اِلَّا خَطَـًٔاۚ وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَـًٔا فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَصَّدَّقُواۜ فَاِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍۜ وَاِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِه۪ وَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِۘ تَوْبَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir; hata ile olmuşsa başka. Kim bir mümini hata ile öldürürse, boyunduruk altındaki bir mümini özgürleştirmesi ve öldürülenin ailesine diyet[1*] vermesi gerekir; onlar bağışta bulunurlarsa başka. Eğer öldürdüğü mümin, size düşman olan topluluktan ise[2*] yalnızca boyunduruk altındaki bir mümini özgürleştirmesi gerekir. Eğer aranızda anlaşma olan bir topluluktan ise ailesine diyet ödemesi ve boyunduruk altındaki bir mümini özgürleştirmesi gerekir. Boyunduruk altında birini bulamayan kişi, art arda iki ay oruç tutar. Bu, tövbesinin /dönüşünün Allah tarafından kabul edilmesi içindir. Allah bilir ve daima doğru kararlar verir. [1*] Hataen adam öldürmenin diyeti, beş cins deveden yirmişer tane olmak üzere toplam 100 devedir. Beş cins deve şöyledir İki yaşına binti mehaz İki yaşına girmiş dişi deve 20 adet - Binti lebûn Üç yaşına girmiş dişi deve 20 adet Hikka Dört yaşına girmiş dişi deve 20 adet - Cezea Beş yaşına girmiş dişi deve 20 adet İbn mehaz İki yaşına girmiş erkek deve 20 adet Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, cilt 3, sayfa 48 - Bugün bu 100 devenin kaç lira ettiği hesaplanır ve maktülün ailesine ödenir. Azad edecek esir bulamayanın iki ay peş peşe oruç tutması gerekir. Nebîmiz zamanında bunların değeri dinar yani gr. altın ediyormuş. Bu sebeple fıkıh kitapları diyet olarak dinar ödemenin de yeterli olacağını diyeti Nebîmiz şöyle açıklamıştır “Kim bir mümini kasten öldürürse öldürülenin velilerine teslim edilir. İsterlerse onu öldürürler, isterlerse diyetini alırlar. Diyet otuz hıkka yani dört yaşına girmiş dişi deve, otuz cezea yani beş yaşına girmiş dişi deve ve kırk halifa yani hamile devedir. Bu, kasten öldürmenin diyetidir. Taraflar karşılıklı olarak bir şey üzerinde de anlaşabilirler. Bu, diyet-i muğallazadır.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. II, s. 217. Diyet-i muğallaza, ağırlaştırılmış diyet demektir. [2*] Antlaşma yaptığımız bir toplumun bütün fertlerinin ve o topluma sığınanların can güvenliği sağlanmış olur Nisa 4/90. وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَٓاؤُ۬هُ جَهَنَّمُ خَالِدًا ف۪يهَا وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَاَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظ۪يمًا Bir mümin[1*] bir mümini kasten öldürürse onun cezası, içinde ölmemek üzere kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş /dışlamış ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır[2*]. [1*] Bu ayet, Nisa 4/92. ayetin devamı niteliğinde olduğu için burada adam öldürme işini yapan kişi müminden başkası olamaz. [2*] Bakara 2/178-179. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ضَرَبْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰٓى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًاۚ تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۘ فَعِنْدَ اللّٰهِ مَغَانِمُ كَث۪يرَةٌۜ كَذٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا Ey inanıp güvenenler! Allah yolunda savaşa çıktığınızda, size teslim olduğunu bildiren birini gerçek amacını anlayana kadar iyice araştırın[1*]. Dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek ona, "Sen mümin değilsin!" demeyin[2*]. Allah katında pek çok ganimet vardır. Önceden siz de onlar gibiydiniz[3*], Allah size ikramda bulundu da mümin oldunuz. Öyleyse amaçlarını iyice araştırın. Allah, yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir. [1*] Nahl 16/28, 87. [2*] Ayetteki ifadeye genelde “size selam verene” veya “size barış teklif edene” şeklinde anlam verilir. Oysa burada savaş durumunda silah bırakarak Müslüman ordusuna sığınan kişi konu edilmektedir. Böyle bir kişinin can ve mal güvenliğini elde etmesi için teslim olması yeterlidir, mümin olup olmamasına bakılmaz. Ama onun hakkında her türlü araştırmayı yapıp güvenilir olup olmadığını tespit zorunluluğu vardır. [3*] Al-i İmran 3/164. لَا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ غَيْرُ اُو۬لِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ فَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِد۪ينَ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِد۪ينَ دَرَجَةًۜ وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَفَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِد۪ينَ عَلَى الْقَاعِد۪ينَ اَجْرًا عَظ۪يمًاۙ Müminlerden bir özrü olmadan[1*] oturup kalanlarla, malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler /elinden geleni yapanlar[2*] bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenlerin derecesini oturup kalanlardan üstün kılmıştır. Allah hepsine de yaptıklarının en güzelini[3*] vaat etmiştir. Ama vereceği büyük bir ödülle Allah, cihad edenleri oturup kalanlardan üstün kılmıştır. [1*] Tevbe 9/91, Fetih 48/17 [2*] Cihad جهاد, düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir Müfredat. Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır. [3*] Yaptıklarının en güzeli ile karşılama sözü verdiklerimiz Cehennemden uzak tutulacaklardır. Enbiyâ 21/101 Bunlar büyük günahlardan uzak duran kişilerdir. Nisa 4/31, Necm 53/31-32 دَرَجَاتٍ مِنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةًۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا۟ O büyük ödül; vereceği dereceler, bağışlama[*] ve yapacağı ikramdır. Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır. [*] İstiğfar, “söz ve davranışla mağfiret talep etmek”tir. Mağfiret ise, Allah’ın, kulunu azaptan korumasıdır Müfredat. “Başı koruyan zırhlı başlık” anlamındaki “miğfer” kelimesi de aynı köktendir. اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا ف۪يمَ كُنْتُمْۜ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَف۪ينَ فِي الْاَرْضِۜ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا ف۪يهَاۜ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًاۙ Melekler, kendilerini yanlışlar içine sokanların canlarını alırken[1*] onlara "Ne haldeydiniz?" diye soracaklar, onlar da "Biz kendi toprağımızda ezilmiş kimselerdik" diye cevap vereceklerdir. Bunun üzerine melekler "Allah'ın toprağı geniş değil miydi, göç /hicret etseydiniz ya[2*]!" diyeceklerdir. Onların varıp kalacakları yer cehennemdir. Ne kötü hale düşmektir o[3*]! [1*] Halk arasında, Azrail adında tek bir ölüm meleği olduğuna inanılır. Kur’an’a göre, insanların canını almakla görevli meleklerler melekü’l-mevt birden fazladır En’am 6/61, Nahl 16/28-32,Secde 32/11. Hadislerde de bunlara “melekü’l-mevt” denir Buhârî, Cenâʾiz, 69, Enbiyâ, 31; Müslim, Feżâʾil, 157, 158; Tirmizî, Tefsîr, 7; İbn Mâce, Cihâd, 10; Müsned, II, 269, 351; IV, 287; V, 395. Azrail kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de ve sahih hadislerde yoktur. [2*] Ankebut 29/56 [3*] Bunların bir örneği Nisa 4/88-91. ayetlerde anlatılan Mekkeli münafıklardır. اِلَّا الْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ح۪يلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَب۪يلًا Hiçbir çözüme gücü yetmeyen, bir çıkış yolu da bulamayan ezilmiş erkek, kadın ve çocuklar bunların dışındadır. فَاُو۬لٰٓئِكَ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَفُوًّا غَفُورًا Allah'ın işte bunları affetmesi beklenir. Allah, daima affeden ve bağışlayandır. وَمَنْ يُهَاجِرْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يَجِدْ فِي الْاَرْضِ مُرَاغَمًا كَث۪يرًا وَسَعَةًۜ وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِه۪ مُهَاجِرًا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ اَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا۟ Kim Allah yolunda göç /hicret ederse, yeryüzünde sığınacak çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah'ın ve elçisinin yolunda hicret için evinden çıkar sonra ölüm onu yakalarsa ödülü Allah’a ait olur. Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır. وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُب۪ينًا Yolculuğa çıktığınızda, kâfirlik edenlerin size saldırı yapmasından korkarsanız, o namazı / yolculukta kıldığınız namazı kısaltmanızda[*] bir günah yoktur. Kâfirler, sizin açık düşmanınızdır. [*] Allah’ın bize vakitle sınırlı bir ibadet olmak üzere farz kıldığı namaz için 4 farklı durum söz konusudur. Normal koşullar altında kıldığımız namaz, yolculuk halinde kıldığımız namaz, korku halinde Bakara 2/238-239 ve saldırıya uğrama korkusu halindeyken kıldığımız namaz. Yolculukta kılınan namazın, saldırıya uğrama korkusu altında nasıl kısaltılacağı bir sonraki ayette açıklanmıştır. وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا Ey Muhammed! İçlerinde olur da namazı seninle birlikte kılsınlar diye sen tam kılarsan[*], bir kısmı seninle namaza dursun ama silahlarını kuşanmış olsunlar. Onlar ilk rekattaki secdeleri yaptıklarında derhal etrafınıza dağılsınlar nöbeti devralsınlar. Namazı kılmamış olan öbür kesim hemen gelsin, onlar da seninle namaz kılsınlar ama tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar. Kâfirlik eden o kimseler isterler ki silahlarınızdan ve eşyanızdan uzak kalasınız da size ani bir baskın yapsınlar. Yağmurun verdiği bir sıkıntıdan veya hasta olmanızdan dolayı silahlarınızı bir yere koymanızın günahı olmaz ama yine de tedbiri elden bırakmayın. Allah o kâfirlere, küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır. [*] Yolculukta akşam namazı hariç bütün namazlar 2 rekâttır. Bu bir kısaltma olmayıp yolculuktaki namazın tam halidir; çünkü bu ayetteki ekame = أقام = tam kılma fiilinin mef’ûlü olan “es-salat”, yolculukta kılınan namazdır. Buradaki üç ayet Nisâ 4/101-103, bu namazı kısaltmanın yani 2 rekattan 1 rekata düşürmenin sadece "saldırıya uğrama korkusu" durumuna has olduğunu göstermektedir. Demek ki saldırıya uğrama korkusu yoksa yolculukta akşam namazı dışındaki namazlar iki rekat olarak kılınır. فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا O bir rekatlık namazı kılarken[1*] Allah’ı ayakta, oturur halde ve yanlarınız üzerinde anın[2*]. Güvene kavuştuğunuzda ise namazı tam kılın[3*]. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak[4*] farz kılınmıştır. [1*] قضي = kazâ bir işi tam ve sağlam yapma ve yürürlüğe koyma anlamındadır Mekâyis. Bir konuda karar verme İsrâ 17/23 ve bir işi tamamlama Fussilet 41/12 anlamında kullanıldığı gibi işi tam ve sağlam yapma anlamında da kullanılır Bakara 2/200, Taha 20/72. Bu ayette kazâ, namaz kılma anlamındadır. [2*] Tek rekâtta oturma ancak secdeden sonra olabilir. Önceki ayete göre tek rekât secde ile bittiği için oturduktan sonra bir secde daha yapmak gerekir. Bu da her rekâtta iki secdenin, secdeler arasında oturmanın ve bu sıradaki zikrin farz olduğunu gösterir. Kişinin yanları, kol ve bacaklarıdır. Vücut, kol ve bacaklar üzerinde iki şekilde durabilir. Birincisinde dizler ve dirsekler dik tutulup eller dizlerin üzerine konarak gövdenin yanların üzerine gelmesi sağlanır. İkincisinde de secde için başı yere koymadan önce dizler ve eller konur, karın dizlerden uzak tutulur ve böylece vücut yanların üzerine yerleştirilir. Bu durumda ayet, bir rekâtta kıyam, rüku ve secdenin şeklini bize anlatmış olur. Şöyle bir emir daha vardır “Secdelerin ardından tesbih et.” Kaf 50/40. Secdeler sözü çoğuldur. Arapçada çoğul en az üçü gösterir. Her rekatta iki secde olduğu için ikiden sonraki en az secde dört olur ve iki rekattan sonra oturup tesbihte bulunmak farz olur. Bu da tahiyyat ve benzeri duaların bu ayetin gereği olduğunu gösterir. Üçüncü ve dördüncü rekatlardan sonra oturulmasının sebebi de aynıdır. Nebimizle birlikte tek rekatlık korku namazı kılanların ikinci secdeden sonra oturmamaları da secde sayısından dolayıdır. [3*] “Tam kılın emri”, “Korku geçtikten sonra artık bir rekâta düşürmeyin.” anlamındadır. [4*] Bu nedenle herhangi bir namaz kendisi için belirlenen vakit sınırlarının dışında kılınamaz. وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَٓاءِ الْقَوْمِۜ اِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَۚ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرْجُونَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا۟ Size saldıran topluluğu takipte gevşeklik göstermeyin[*]. Siz acı çekiyorsanız onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Üstelik siz Allah'tan, onların beklemediği şeyleri bekliyorsunuz. Bilen ve doğru kararlar veren Allah’tır. [*] Enfal 8/15-16. اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يمًاۙ Gerçekleri içeren bu kitabı sana biz indirdik ki sana gösterdiğimiz[1*] şekilde[2*] insanlar arasında hüküm veresin[3*]. Sakın hainlerin savunucusu olma. [1*] İltifat, bkz Nisa 4/33’ün dipnotu. [2*] Yüce Allah, Kur’ân’ın açıklanmasını kendi üzerine almış, bu konuda nebiler dahil kimseye bir yetki vermemiş Hud 11/1-2, açıklamaları bir usûle göre yapmış A’raf 7/52, usulün ana kavram ve ilkelerini kitabında bildirmiştir Fussilet 41/3; Zuhruf 43/2-3; Yusuf 12/1-2. Kur’ân âyetlerinin “muhkem” ve “müteşâbih” olarak ikiye ayrılması Al-i İmran 3/7, bunların, “mesânî” prensibine Zümer 39/23 göre anlam kümeleri oluşturup her konuda detaylara ulaşma imkanı sunması bu usûlün birer parçasıdır. Ayrıca Kur’ân, bu detaylara ulaşmak isteyenler için Arap diline Nahl 16/103; Şu’arâ 26/195; Yûsuf 12/2; Ra’d 13/37; Taha 20/113; Zümer 39/28; Şûrâ 42/7; Ahkâf 46/12, fıtrata Rûm 30/30; Fussilet 41/53, Resûlullah’ın örnekliğine Ahzâb 33/21 ve ekip çalışmalarına Fussilet 41/3 dikkat çekmektedir. Ayette geçen “bimâ erâkellah / Allah’ın sana gösterdiği şekilde” ifadesi, Kur’an’ın içerdiği sonsuz çözümlere /hikmete ulaşmak ve bunları hayata uygulamak için bu usulün takip edilmesinin zorunlu olduğunu gösterir. [3*] Bakara 2/213, Maide 5/48-49. وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا اَث۪يمًاۚ Hainliği asıl kendilerine yapmış olan o kimselere arka çıkma. Allah, hainlikte direnenleri ve günahkârları sevmez. يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّٰهِ وَهُوَ مَعَهُمْ اِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضٰى مِنَ الْقَوْلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطًا Onlar insanlardan saklanmaya çalışırlar ama Allah’tan saklanma gereği duymazlar[*]. Halbuki geceleyin konuşup Allah'ın razı olmayacağı şeyleri planladıkları sırada Allah onlarla beraberdir. Yaptıkları her şeyi çepeçevre kuşatan Allah’tır. [*] Hiçbir şey Allah’tan saklanamaz Al-i İmran 3/5, Mücadele 58/7 هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللّٰهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَك۪يلًا Hadi şimdi siz dünya hayatında onlara arka çıktınız. Peki, ya tekrar dirilip kalkış günü Allah'a karşı onlara kim arka çıkacak ya da kim onların vekili / savunucusu olacak? وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا Kim bir kötülük işler veya kendini yanlışa sürükler de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ın bağışlamasının bol, ikramının çok olduğunu görecektir. وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْمًا فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا Kim bir günah işlerse onu sadece kendi aleyhine işler. Allah bilir, doğru kararlar verir. وَمَنْ يَكْسِبْ خَط۪ٓيـَٔةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِه۪ بَر۪ٓيـًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا۟ Kim bir hata yapar veya günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa, bir iftirayı ve açık bir günahı yüklenmiş olur. وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يمًا Eğer Allah'ın sana lütfu ve ikramı olmasaydı, onların bir kesimi seni saptırmakta kararlıydı. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar. Sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, sana kitabı ve hikmeti indirmiş ve bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfu muazzamdır. لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا Yaptıkları gizli görüşmelerin çoğunun bir faydası yoktur. Ama sadaka verme, iyilik yapma ya da insanların arasını düzeltme amacıyla yapanlarınki başka. Kim bunları Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa Allah ona muazzam bir ödül verir[*]. [*] İltifat, bkz Nisa 4/33’ün dipnotu. وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًا۟ Doğru yol kendisi için apaçık belli olduktan sonra kim bu elçiden /onun getirdiği ayetlerden ayrılır ve müminlerin yolundan başka bir yola girerse[1*] onu, saptığı yolda bırakırız[2*] ve cehenneme sokarız. Ne kötü hale gelmektir o! [1*] Gelenek bu ayeti, Muhammed vefatından sonraki bir zamanda, onun ümmetinin dinî bir konuda fikir birliği etmeleri anlamında kullanılan icma’nın delili sayar. Bu anlayışa göre ümmetin dini bir konuda vardığı fikir birliği de ayette geçen “müminlerin yolu” ifadesinin kapsamına girer. Yine bu ayete göre bu yolun dışında bir tercihte bulunmak tıpkı hayatta iken resule muhalefet etmek gibi kişiyi dinden çıkarır. Oysa ayette geçen resulden ayrılmak’, onun tebliğ ettiği şeylere yani doğrudan Allah’ın kitabına muhalefet etme anlamındadır. Allah’a itaat resule itaat ile mümkün olduğu için resulün tebliğ ettiği şeylere muhalefet Allah’a muhalefet anlamına gelir Nisa 4/80. Ayrıca bu ayette geçen müminlerin yolu Allah Teâlâ’nın emrettiği ve rasullerin tebliğ ettikleri doğru yoldur. Müminlerin yolunun Allah katında bir değer ifade etmesi, içtihat ehliyetine sahip olduğu söylenenlerin bir konudaki ittifakıyla değil, o yolun resulün gittiği yola yani kitaba uygun olup olmaması ile ilgilidir En’am 6/153, Yusuf 12/108. [2*] Şikak شقاق kelimesi, bir şeyde oluşan yarık ve bir şeyi yarmak manalarındaki şakk شَقّ kelimesinin mufaale babından mastarıdır. Yarığın iki tarafındaki her bölüme şikk شِقّ denir. Şikak, bir kişinin, arkadaşının durduğu şıktan farklı şıkta bulunmasıdır Mekayis, Müfredat, Lisan’ul Arab. Kelimenin kökünde her ne kadar hakiki manada yarma, yarılma, yarık ve farklı şıklarda bulunma anlamları varsa da şikak kelimesi ve türevleri Kur'an-ı Kerim'de daha çok manevi anlamdaki farklılık için kullanılmıştır. Bunlar; inanç farklılığı Bakara 2/137, inanç farklılığı yüzünden muhalefet Hûd 11/89, haktan uzaklaşma Bakara 2/176; Hac 22/53; Sad 38/2; Fussilet 41/52, Allah ve resulünün gösterdiği yoldan başka bir yola girmektir Enfâl 8/13. اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا Allah, kendisine ortak /şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun altındaki günahları, gerekeni yapan kişi için bağışlar[*]. Kim Allah'a ortak koşarsa yanlış yola girip kaybolup gitmiş olur. [*] Şirkten uzak kalan ve büyük günahlardan kaçınan Nisa 4/31, Necm 53/31-32 veya günah işledikten sonra tövbe edip /dönüş yapıp kendilerini düzeltenler Furkan 25/68-71 ile sevapları günahlarından fazla olanlar doğrudan cennete gider, cehennemin hışırtısını bile duymazlar. Enbiya 21/101-102 Günahları sevaplarından fazla olanlar da cehenneme giderler. Araf 7/9, Meryem 19/71-72, Meryem 19/86-87, Müminun 23/103-104, el-Karia 101/8-11 Bunlar, cezalarını çektikten sonra cennetteki yakınlarının yanına yerleştirilirler. Tûr 52/21 اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثًاۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَانًا مَر۪يدًاۙ Allah ile aralarına koyarak yardıma çağırdıkları, tanrıçalarından başkası değildir[*]. Aslında yardıma çağırdıkları sadece hayırsız şeytandır. [*] Zuhruf 43/19, Necm 53/19-28, İsrâ 17/40. لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يبًا مَفْرُوضًاۙ Allah, şeytanı lanetledi /dışladı. Şeytan da şöyle dedi "Ne olursa olsun, kullarından bir kesimini kendime pay edineceğim[*]. [*] Şeytan’ın insanlar üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur İbrahim 14/22. Ancak kendisine uyanları saptırmak için elinden gelen her yolu denemeye kesin karar vermiştir.Araf 7/16-17, Hicr 15/36-40, İsra 17/62, Sad 38/82-83. وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُب۪ينًاۜ Onları kesinlikle saptıracağım, kesinlikle beklentilere sokacağım. Onlara mutlaka emredeceğim, en’âm’ın kulaklarını yaracaklar[1*]. Mutlaka emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirecekler[2*].” Ey insanlar! Sizden kim şeytanı, kendine Allah’tan daha yakın sayarsa apaçık bir hüsrana uğramış olur. [1*] Mekke müşrikleri, putlara kurban edecekleri bazı hayvanları önceden işaretlemek için onların kulaklarını yarar ve onları bir müddet serbest bırakırlardı Bkz Mâide, 5/103. O hayvanların etlerinden, sütlerinden ve yünlerinden ölünceye kadar yararlanmazlar, bazılarının sadece erkeklere helal, kadınlara haram olduğunu söylerlerdi Bkz En'âm, 6/138-139. Bu ayette kınanan husus budur. Bu, birçok müşrik toplumda görülen bir uygulamadır. [2*] “Onlara emredeceğim, halkullahı /Allah'ın yarattığını değiştirecekler.” ifadesinde geçen “halkullah”a, Rum Suresi 30. ayette fıtrat denmiş ve din olarak tanımlanmıştır. Fıtrat, varlıkların temel yapısını ve onu oluşturan yaratılış, değişim ve gelişim ilke ve kanunlarını ifade eder. İnsan da o varlıklardan olduğu için Allah'ın dini, kişinin doğal yapısı ile tam uyuşur. Kur'an'ın Allah'ın kitabı olduğu da aynı yöntemle anlaşılır Fussilet 41/53. Sonuç olarak bu ayet, ister indirilen ayetler, isterse yaratılan ayetler olsun, bunlardan herhangi birini bozmanın şeytan işi bir davranış olduğunu gösterir. يَعِدُهُمْ وَيُمَنّ۪يهِمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا O şeytan, onlara söz verir, onları beklenti içine sokar. Şeytan, sadece aldatmak için söz verir. اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَح۪يصًا İşte onların varıp kalacakları yer cehennemdir. Oradan bir kaçış yolu bulamayacaklardır. وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلًا İnanıp güvenen ve iyi işler yapanları da ölümsüz olarak sonsuza dek kalmak üzere içinden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Bu, Allah’ın gerçek olan vaadidir[*]. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir? [*] Bkz. Nisa 4/57. ayetin dipnotu, Lokman 31/8-9. لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا يُجْزَ بِه۪ۙ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا Ne sizin beklentileriniz ne de ehlikitabın beklentileri geçerlidir[*]. Kim bir kötülük yaparsa cezasını çeker. Allah ile arasına girecek bir dost ve bir yardımcı bulamaz. [*] Bakara 2/111 وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يرًا İster erkek ister kadın olsun, kim mümin olarak iyi işler yaparsa cennete işte onlar gireceklerdir. Onlara zerre kadar haksızlık yapılmayacaktır. وَمَنْ اَحْسَنُ د۪ينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلًا Güzel davranarak kendini Allah’a teslim eden[1*] ve İbrahim’in dini dosdoğru yaşama biçimine uyan kişinin girdiği yoldan daha güzel bir yola[2*] kim girmiş olabilir? Allah, İbrahim’i samimi bir dost kabul etmiştir. [1*] Bakara 2/112, Lokman 31/22. [2*] Din kelimesine yol anlamı verilmiştir. وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطًا۟ Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah, her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يمًا Kadınlar hakkında senden fetva[1*] istiyorlar. De ki Onlarla ilgili fetvayı size Allah veriyor. Yetim iken bakımını üstlendiğiniz ve hakları olan mallarını teslim etmeyip[2*] kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlar[3*], hatta güçsüz çocuklar ve bütün yetimlere hakka uygun davranmanız konularındaki fetva, size bu kitapta sıralanan ayetlerdedir. İyilik olarak ne yaparsanız Allah onu mutlaka bilir. [1*] Fetva, bir konuda sorulan soruya, delile dayanılarak verilen cevaptır. [2*] Nisa 4/2-3. [3*] Büluğa ermiş birine yetim denmez. Burada yetim kadın ifadesi, evlilik çağına gelmiş yetim kızlar için kullanılan mecaz anlatımdır. وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا اَوْ اِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًاۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا Bir kadın, kocasının ayrılmasından[1*] veya yüz çevirmesinden[2*] korkarsa aralarında uzlaşmaları, iki taraf için de günah değildir. Uzlaşmak hayırlıdır. Nefisler doyumsuzluğa yatkın kılınmıştır[3*]. Eğer güzel davranır ve yanlış yapmaktan sakınırsanız bilin ki Allah, yaptığınız şeylerin iç yüzünden haberdardır. [1*] “Nüşuzundan”, “boşayıp ayrılmasından” anlamındadır bkz. Nisa 34. ayetin dipnotu. [2*] Bir erkeğin birden fazla eşi olabileceği için bir eşinden yüz çevirmesi, ilgisini diğer eşine yöneltmesi demektir. [3*] Haşr 59/9, Teğabun 64/16, Mearic 70/19-22. وَلَنْ تَسْتَط۪يعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَم۪يلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِۜ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًا Ne kadar isteseniz de eşleriniz arasında adaleti sağlamaya güç yetiremezsiniz. Öyleyse bir tarafa büsbütün meyledip diğerini askıda bırakmayın. Eğer uzlaşır ve yanlış yapmaktan sakınırsanız bilin ki Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır. وَاِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّٰهُ كُلًّا مِنْ سَعَتِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعًا حَك۪يمًا Eşler ayrılırlarsa Allah, kendi imkanlarından vererek her birini diğerine muhtaç olmaktan kurtarır. İmkanları geniş olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَاِيَّاكُمْ اَنِ اتَّقُوا اللّٰهَۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَنِيًّا حَم۪يدًا Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size yüklediğimiz görev şudur “Allah'a karşı yanlış yapmaktan sakının!” Ayetleri görmezlikte direnirseniz şunu bilin ki göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Bir şeye ihtiyacı olmayan ve yaptığını mükemmel yapan Allah’tır. وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا Evet! Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Vekil /dayanak olarak Allah yeter. اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ اَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِاٰخَر۪ينَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى ذٰلِكَ قَد۪يرًا Ey İnsanlar! Allah, gerek görürse[1*] sizi yok eder ve yerinize başkalarını getirir. Allah, bunun kuralını[2*] koymuştur. [1*] Şâe = شاء fiili ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz Nisa 4/48. ayetin dipnotu. Burada yaratılacak olan, o kişileri etkisizleştirecek şartlardır. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَق۪يرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا Ey inanıp güvenenler /müminler! Kendi aleyhinize, ana-babanız veya en yakınlarınızın aleyhine bile olsa hakkı ayakta tutan, Allah için şahitlik eden kişiler olun. Aleyhine şahitlik yaptığınız kişi ister zengin ister fakir olsun; Allah, onlara daha yakındır. Kendi arzunuza uymayın ki adil olasınız. Lafı eğip büker veya şahitlikten kaçınırsanız bilin ki Allah, yaptığınız her işin iç yüzünü bilir. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا Ey inanıp güvenenler! Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara inanıp güvenin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar eder/ görmezden gelirse derin bir sapıklığa düşmüş olur. اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَب۪يلًاۜ Önce inanan, sonra kâfir olan, sonra tekrar inanan, arkasından yine kâfir olan sonra da kâfirliklerini sürekli artıranlar var ya; Allah onları ne bağışlayacak ne de bir çıkış yolu gösterecektir[*]. [*] Al-i İmran 3/90-91 بَشِّرِ الْمُنَافِق۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًاۙ Münafıklara şu müjdeyi ! ver Onların payına düşecek olan acıklı bir azaptır. اَلَّذ۪ينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۜ Onlar, kâfirleri kendilerine müminlerden yakın konumda tutarlar. Kâfirlerin yanında güç ve şeref mi arıyorlar? Oysa bütün güç ve şeref, Allah’ın elindedir[*]. [*] Ali İmran 3/26, Yunus 10/65, Fatır 35/10, Münafikun 63/8. وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ اَنْ اِذَا سَمِعْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَاُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۘ اِنَّكُمْ اِذًا مِثْلُهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ جَامِعُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْكَافِر۪ينَ ف۪ي جَهَنَّمَ جَم۪يعًاۙ Allah kitabında size şunu indirmiştir[*] "Allah'ın ayetlerinin görmezden gelindiğini ve hafife alındığını işittiğinizde, başka bir konuya geçmedikçe onlarla oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz!" Allah, bütün münafıkları ve kâfirleri cehennemde toplayacaktır. [*] En’âm 6/68 Ayetlerle alay edilen mecliste oturmama emri Zebûr’da da mevcuttur “Ne mutlu o insana ki, kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkârların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz. Ancak zevkini Rabbin Yasası’ndan alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür” Mezmurlar 11-2. اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلًا۟ Münafıklar sizi gözetleyip duran kimselerdir. Allah size bir başarı nasip etse, "Biz de sizinle beraber değil miydik?" derler. Ama eğer ayetleri görmezlikte direnen o kimselerin o kâfirlerin lehine bir durum meydana gelse bu defa da onlara "Sizin arkanızda değil miydik, sizi müminlerden korumadık mı?" derler. Nasıl olsa Allah, tekrar dirilip kalkış günü aranızda hükmünü verecektir. Allah kâfirlere, müminlerin aleyhine olacak bir yolu asla açmaz[*]. [*] Al-i İmran 3/139, Nur 24/55, Rum 30/47, Mümin 40/51, Muhammed 47/35, Münafikun 63/8. اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚ وَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙ يُرَٓاؤُ۫نَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَل۪يلًاۘ Münafıklar, Allah'a karşı oyun kurarlar[1*], halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirir[2*]. Namaza kalkarken üşenerek kalkar[3*], insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı ancak arada sırada hatırlarlar. [1*] Ayette geçen hıda = الخداع’nın anlamı, planlı bir şekilde yanıltma ve aldatmadır Müfredât. Yeni bir nebi beklentisinde olan bazı Yahudilerin nebimize gösterdikleri tavır buna örnektir Bakara 2/75-79 ve 90. Hesaplarına uymayan ayetlere farklı anlamlar verip yanlış yola giren herkes bu kapsama girer. [2*] Bakara 2/9. [3*] Tevbe 9/54. مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلًا İki taraf arasında kalırlar. Ne onlardan olabilirler ne de bunlardan. Sen Allah’ın sapık saydığı kişiye bir çıkış yolu bulamazsın. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُب۪ينًا Ey inanıp güvenenler! Kâfirleri kendinize, müminlerden yakın konumda tutmayın. Allah’a, aleyhinize olacak apaçık ve güçlü bir delil mi vermek istiyorsunuz? اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ فِي الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ مِنَ النَّارِۚ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَص۪يرًاۙ Münafıklar, o ateşin en alt tabakasında olacaklardır. Onlara yardım edecek birini bulamazsın. اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْرًا عَظ۪يمًا Ama tövbe eden /dönüş yapan, kendilerini düzelten, Allah'a sarılan ve dinlerini Allah için saf ve katıksız olarak yaşayanlar başka. Onlar, müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir ödül verecektir. مَا يَفْعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمْ اِنْ شَكَرْتُمْ وَاٰمَنْتُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِرًا عَل۪يمًا Eğer inanıp güvenmiş olarak görevlerinizi yerine getirirseniz, Allah size ne diye azap etsin? Allah her iyiliğin karşılığını veren ve her şeyi bilendir. لَا يُحِبُّ اللّٰهُ الْجَهْرَ بِالسُّٓوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلَّا مَنْ ظُلِمَۜ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعًا عَل۪يمًا Allah, kötü sözün açıkça dile getirilmesinden hoşlanmaz; haksızlığa uğramış olan söylerse başka[*]. Allah dinler ve bilir. [*] Haksızlığa uğrayan kişi, maruz kaldığı haksızlığı dile getirebilir. Ayete göre o kişi, yapılan haksızlığı açığa vurma dışında bir hakka sahip değildir. Dolayısıyla kendisi de karşı tarafa kötü söz söyleyemez ve haksız davranışta bulunamaz. Şura 42/40-41 اِنْ تُبْدُوا خَيْرًا اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا قَد۪يرًا Bir iyiliği açıktan yapar veya gizlerseniz[1*] ya da bir kötülüğü affederseniz bilin ki Allah çok affedicidir, affını da bir kurala bağlamıştır[2*]. [1*] Bakara 2/271 [2*] Nisa 4/48. اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلًاۙ Allah ile resullerini /onların getirdikleri kitapları[*] görmezlikten gelen ve Allah ile resullerini /kitaplarını ayırmak isteyen, “onların bir kısmına inanır bir kısmına inanmayız” diyen ve ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler var ya... [1*] Bkz, Nisa 4/13. ayetin dipnotu. اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّاۚ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا İşte asıl kâfirler onlardır. O kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık. وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ اُو۬لٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْت۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا۟ Allah ile resullerine /getirdikleri kitaplara inanıp güvenen ve onlardan birini diğerinden ayırmayanlara gelince, onlara hak ettikleri karşılığı Allah verecektir. Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır[*]. [*] Bakara 2/136 -137. يَسْـَٔلُكَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِنَ السَّمَٓاءِ فَقَدْ سَاَلُوا مُوسٰٓى اَكْبَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَقَالُٓوا اَرِنَا اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذٰلِكَۚ وَاٰتَيْنَا مُوسٰى سُلْطَانًا مُب۪ينًا Ehlikitap /kitaplarında uzman olanlar, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Onlar Musa'dan daha büyük bir istekte bulunmuş, "Bize Allah'ı apaçık göstersene!" demişlerdi. Yanlış yapmalarından ötürü o korkunç ses onları sarstı[1*]. Sonra onlara onca mucize gelmiş ama yine de o boğayı ilah edinmişlerdi[2*]. Daha sonra onları bu suçlarından dolayı da affetmiş ve Musa'ya apaçık bir yetki vermiştik. [1*] Bakara 2/55-56 [2*] Musa aleyhisselam Tur’a gidip halkından 40 gün kadar uzak kalınca Samiri ve taraftarları bir boğa heykeli yapmış, İsrailoğullarına “Bu sizin ilahınızdır. Musa’nın da ilahıdır ama o, onu unuttu.” demişlerdi. Harun aleyhisselam, içlerinde olmasına rağmen onların heykele tapmalarına engel olamamıştı. Bkz. Taha 20/83-98. وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِم۪يثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقًا غَل۪يظًا Onlardan kesin söz almak için Tur’u Sina Dağı’nı üzerlerine kaldırmıştık[1*]. Bir de onlara "O kapıdan boyun eğerek girin!" demiştik. Yine onlara "Cumartesi günleri aşırı gitmeyin![2*]" demiş, bu konularda onlardan sağlam bir söz almıştık. [1*] Bakara 2/63-64, 93, A’raf 7/171. [2*] Bakara 2/58-60. فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَقَتْلِهِمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌۜ بَلْ طَبَعَ اللّٰهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلًاۖ Sözlerinden caymaları, kâfirlik etmeleri /Allah'ın ayetlerini görmezlikte direnmeleri, nebilerini bir gerçeğe dayanmadan itibarsızlaştırma çabaları[1*] ve “Bizim bu sözlere karnımız tok!” demeleri[2*] sebebiyle dışlandılar[3*]. Aslında kâfirlikleri sebebiyle Allah, kalplerinde yeni bir yapı oluşturmuştur. Pek azı hariç artık onlar inanıp güvenmezler. [1*] Katele= قتل fiilinin kök anlamı itibarsızlaştırma ve öldürmedir Mekâyîs, Al-i İmran 3/21. [2*] Biz her şeyi biliyoruz, yeni bir bilgiye ihtiyacımız yok.“Bu sözlere karnımız tok!” dediler. Hayır, âyetleri görmezlikte direnmeleri sebebiyle Allah onları dışladı. Artık pek azı inanır. Bakara 2/88 [3*] Bakara 2/87-88 وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظ۪يمًاۙ Kâfirlikleri ve Meryem’e büyük bir iftirada bulunmaları sebebiyle de dışlandılar. وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَس۪يحَ ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّٰهِۚ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُۜ مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَق۪ينًاۙ “Biz, Allah’ın elçisi Meryemoğlu İsa Mesih’i öldürdük.” demeleri yüzünden de dışlanmışlardır. Halbuki onu ne öldürdüler ne de astılar ama öldürdükleri kişi onlara onun gibi gösterildi[*]. Bu konuda ihtilaf edenler tam bir ikilem içindedirler. Onların bu konuda bir bilgileri yoktur; sadece zanlarına uyarlar. Onu kesinlikle öldürmediler. [*] “ama onlara onun gibi gösterildi” demek, “öldürdükleri kişi onlar için İsa’ya benzetildi.” demektir. Şüpheden kurtulamamaları bundandır. بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا Aslında Allah, onu kendine yükseltmiştir[*]. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan Allah’tır. [*] Al-i İmran 3/55’e göre İsa aleyhisselam öldürülmemiş, Allah onu vefat ettirmiş Meryem 19/33 ve Yahudilerin elinden kurtarmıştır. Onun ahirette söyleyeceği “Ne zaman ki beni vefat ettirdin onları gözetim altında tutan sadece sen oldun.” sözü Maide 5/117, normal şekilde vefat ettiğini gösterir. Zümer 39/42’ye göre vefat, işi biten ruhun bedenden ayrılmasıdır. Allah ruhu iki şekilde vefat ettirir, biri uykuya daldığında, diğeri de öldüğünde olur. Ruh, bilgisayarın işletim sistemi gibi bütün bilgileri korur. Onun için Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu koruma altına alır. Uyuyan insanın ruhu uyandığında, ölen kişinin ruhu da vücut yeniden yaratıldığında geri döner Müminûn 23/100 ve Tekvîr 81/7. İsa aleyhisselamın Allah’ın katına yükseltilmesi, öldükten sonra ruhunun yükseltilmesidir Araf 7/40, Mearic 70/4. Dünyaya tekrar gelmesi diye bir şey yoktur. وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِه۪ قَبْلَ مَوْتِه۪ۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَه۪يدًاۚ Ehlikitaptan her biri, kendi ölümünden önce, ona İsa’nın Allah’ın elçisi olduğuna[1*] mutlaka inanacaktır. O da tekrar dirilip kalkış günü onların aleyhine şahitlik edecektir[2*]. [1*] Yahudi ve Hristiyanların İsa aleyhisselam konusunda kafir olmaları için onun Allah’ın elçisi olduğuna inanmaları ve daha sonra bu inancı örtmeleri gerekir Al-i İmran 3/106. Bugün Katolikler, onun Allah’ın elçisi olduğunu önce kabul ederler sonra da onun ilah olduğunu söylerler. Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri İstanbul 2000, par. 465, 858-859. [2*] Tevrat’ı ve İncil’i iyi bilen bir Yahudi ve Hristiyan, İsa’nın Allah’ın elçisi olduğunu kesin olarak anlar ve inanır. Sonra bu inancına ters bir yol izlerse, ahirette İsa aleyhisselam onun aleyhine şahitlik eder. Onun şahitliği, bir görgü şahitliği değil, yaşadığı sırada yaptığı tebliğ görevi ile ilgili 5/116-118. فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يرًاۙ Yahudilerin yanlış tutum ve davranışları ve birçok kimseyi Allah’ın yolundan engellemeleri sebebiyle daha önce onlara helal kılınmış temiz şeyleri haram kıldık[*]. [*] En’am 6/146, Nahl 16/118. وَاَخْذِهِمُ الرِّبٰوا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَاَكْلِهِمْ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ مِنْهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا Bunun diğer sebepleri de Kendilerine yasak edildiği halde faiz almaları[1*] ve insanların mallarını batıl[2*] yollarla yemeleridir. İçlerinden kâfir olanlara acıklı bir azap da hazırladık. [1*] Bu ayete göre Tevrat çevirilerinde yer alan "Yabancıdan faiz alabilirsin..." ibaresinin doğru olma ihtimali yoktur. Kelimeleri işlerine geldiği gibi sağa sola çeken Yahudilerin burada da bir tahrif yaptıkları çok açıktır. Yabancıdan aldıkları faizi helal, kardeşlerinden aldıkları faizi haram saymaları Tevrat'ın iç bütünlüğüne de aykırıdır. Tevrat'taki genel bir kaide şöyledir "Yerli yabancı herkes için tek bir yasanız olacak. Tanrınız RAB benim.” Levililer 2422 [2*] Batıl yollar için bkz. Nisa 4/29’un dipnotu. لٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُق۪يم۪ينَ الصَّلٰوةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَنُؤْت۪يهِمْ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟ Fakat onlardan kitaptaki ilmi kavramış olanlar[*], sana indirilene ve senden önce indirilenlere inanan müminler, hele namazı tam kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe güvenenler var ya! İşte onlara muazzam bir ödül vereceğiz. [*] Al-i İmran 3/7 اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًاۚ Biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen nebilere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyetmiş ve Davud'a da bir zebûr /bir kitap[*] vermiştik. [*] Zebûr”, kelime olarak “kitap, mülk, fırka, parça” gibi anlamlara gelir. Kur’an’da kelimenin çoğul hali olan “zübür”, “fırka, parça” anlamında kullanılır. Mü’minûn 23/53 İki ayette Davud aleyhisselama bir Zebûr verildiği bildirilir Nisa 4/163; İsra 17/55. Enbiya 21/105. ayette harf-i tarifli şekilde geçen Zebûr kelimesi de yine Davud’a verilen kitapla ilişkilendirilir. Bu ayet ile Kitab-ı Mukaddes’in Davud aleyhisselama ait bölümünde geçen şu ifade arasında benzerlik vardır “Salihler yeryüzünü miras alacak ve orada sonsuza kadaryaşayacak.” Tevrat, Mezmurlar 37/29. Beş ayette Al-i İmrân 3/184; Nahl 16/44; Şu’arâ 26/196; Fâtır 35/25; Kamer 54/43 de kelimenin çoğul hali olan “zübür” ile öncekilere indirilenlere atıfta bulunulması, Zebûr ile kitap kelimesi arasındaki ilişkiyi göstermektedir. وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يمًاۚ Daha önce sana kıssalarını anlattığımız elçiler de anlatmadığımız elçiler de gönderdik. Musa ile de Allah doğrudan konuştu[*]. [*] Araf 7/143, Taha 20/11 ve devamı, Kasas 28/30 ve devamı, Şura 42/51. رُسُلًا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا Onları müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik ki o elçilerden sonra insanların Allah’a karşı bir delilleri kalmasın[*]. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan Allah’tır. [*] İsra 17/15 Taha 20/134, Kasas 28/47. لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَٓا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِه۪ۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَشْهَدُونَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا Seni Allah’ın elçisi olarak kabul etmeyebilirler[1*] Ama Allah sana indirdiği bu kitap ile şahitlik eder ki onu sana, kendi bilgisiyle indirmiştir. Buna melekler de şahitlik ederler[2*]. Aslında şahit olarak Allah yeter[3*]. [1*] Ra’d 13/43. [2*] Cin 72/26-28 [3*] En’am 6/19. اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَع۪يدًا Kâfirlik eden /ayetleri görmezlikte direnen ve Allah’ın yolundan çıkanlar, yanlış yola girmiş, kaybolup gitmiş olurlar. اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَر۪يقًاۙ Kâfirlik eden /ayetleri görmezlikte direnen ve yanlış yapanları[1*] ise Allah bağışlamayacak, doğru bir yola da yöneltmeyecektir[2*]. [1*] Lokman 31/13 [2*] Nisa 4/137 اِلَّا طَر۪يقَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا Onları yalnızca cehennem yoluna yöneltecektir. Orada ölümsüz olarak sonsuza dek kalacaklardır[*]. Bu, Allah için kolaydır. [*] Bkz. Nisa 4/57. ayetin dipnotu. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَاٰمِنُوا خَيْرًا لَكُمْۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا Ey insanlar! Bu Elçi, Rabbinizden size gerçek olanı getirdi; ona inanın ki sizin için iyi olsun. Yok eğer ayetleri görmezlikte direnirseniz, bilin ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah her şeyi bilir, doğru kararlar verir. يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُۘ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌۜ اِنْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْۜ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا۟ Ey ehlikitap /kitaplarında uzman olanlar! Dininizde aşırılık etmeyin. Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryemoğlu İsa Mesih; sadece Allah’ın elçisi, Meryem’e ulaştırdığı “Ol”[1*] sözü ve Allah'tan bir ruhtur[2*]. Öyle ise Allah’a ve elçilerine inanıp güvenin. “Üç“ demeyin[3*]; bundan vazgeçin ki sizin için iyi olsun. Şüphesiz, Allah tek ilahtır. Çocuk edinmek ona yakıştırılamaz! Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onundur. Dayanak olarak Allah yeter. [1*] Al-i İmran 3/59, Meryem 19/35. [2*] Buradaki ruh, Allah’tan gelen bilgidir İsrâ 17/85. O bilgi, Allah’ın İsa aleyhisselama, anasının rahminde iken Enbiya 21/91, Tahrim 66/12 öğrettiği kitap ve hikmet bilgisidir Al-i İmran 3/48, Meryem 19/30-33 Böylece o ve annesi, insanlar için birer ayet /mucize olmuşlardır Meryem 19/21, Müminun 23/50. [3*] Maide 5/72-73. لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَس۪يحُ اَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلّٰهِ وَلَا الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَۜ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ اِلَيْهِ جَم۪يعًا Mesih, Allah'a kul olmaktan geri durmaz[1*]. Mukarreb[2*] melekler de öyle. Kim ona kulluktan geri durur da kibirlenirse Allah, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. [1*] Meryem 19/92-93. [2*] el- Mukarreb, Allah'ın kendine yakın kabul ettiği melekler, seçilmiş ve öne geçen insanlardır. Mukarreb melekler iyi kişilerin kayıtlarının tutulduğu İliyyûn’a göz kulak olmaktadırlar Mutaffifîn 83/21. İsa aleyhisselam da mukarreblerdendir Al-i İmrân 3/45. Ahirette insanlar; ’ashâbü’l-meymene’, ashâbü’l-meş’eme’ ve es- sâbikūn’ diye üç sınıfa ayrılacaktır. En yüksek derecede olan sâbikūn, mukarreblerden oluşacak Vâkıa 56/10-14, onlardaki huzur, güzel kokular ve bahçeler farklı olacaktır Vâkıa 56/88-89. İçeçeklerini de Tesnîm adı verilen bir çeşmeden alacaklardır Mutaffifîn 83/24-28. فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۚ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًاۙ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlara gelince, Allah onlara hak ettikleri karşılıkları tam verecek, hatta lütfederek daha da fazlasını verecektir. Kulluktan geri duran ve kibirlenenleri ise acıklı bir azaba çarptıracaktır. Onlar, kendileri için Allah ile aralarına girecek ne bir dost ne de yardımcı bulacaklardır[*]. [*] Araf 7/53. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا Ey insanlar! Size Rabbinizden /Sahibinizden bir kanıt geldi. Size gerçekleri gösteren bir nur indirdik. فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۜ Allah, kendisine inanıp güvenen ve o nura /Kur’an’a sıkı sarılanları[*], ikramı ve bol nimeti ile kuşatacak ve onları kendisine götüren doğru yola yönlendirecektir. [*] Al-i İmran 3/101-103; Nisa 4/146; Hac 22/78. يَسْتَفْتُونَكَۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ Senden fetva istiyorlar. De ki Kelâle[1*] babası ve evladı /alt soyu olmayan kişi ile ilgili fetvâyı size Allah veriyor Bir kimse çocuğu/ altsoyu olmadan ölür de geride bir kız kardeşi kalırsa, bıraktığı mirasın yarısı onundur; çocuğu /altsoyu olmadan ölen kız, kalan da erkek kardeşi ise mirasçısı o olur. Kardeşler iki kız ise, mirasın üçte ikisi onlarındır. Kardeşler erkekli kızlı iseler erkek, iki kız kadar pay alır. Dalalete düşersiniz /yanlış yola saparsınız diye açıklamayı size Allah yapıyor[2*]. Allah her şeyi bilendir. [1*] Kelâle, babası ve/veya anası ve çocuğu olmadan ölen kişidir. Anası ve çocuğu olmadan ölürse ana-bir kardeşlere ne kadar miras verileceği Nisa 12. ayette geçmişti. Bu ayette de babası ve çocuğu olmadan ölenin baba-bir kardeşleriyle ilgili hükümler bildirilmektedir. [2*] Muhammed aleyhisselam, resul yani Allah’ın elçisi sıfatıyla tebliğ ettiği âyetlerde bir yanlış yapamaz. Yapsa Allah şah damarını koparır ve ona en ağır cezayı verirdi Hakka 69/44–47. Ama nebi olarak yanlış yapabilir. Kur’an’ın açıklamalarına ulaşmak için yapılan işi, nebi sıfatıyla yaptığından o konuda hata edebilir. Nitekim Nebimizin, Hudeybiye antlaşmasından sonra ailelerini bırakıp Mekke’den Medine’ye göç eden hanımlarla yaptığı sözleşmenin bir maddesi şöyledir “Marufta sana isyan etmeyecekler” Mümtahine 60/12. Maruf, Kuran’a uygun olan şeydir. Dalalet, bilerek veya bilmeyerek doğru yoldan ayrılmaktır.. Kelâle, miras hukukunun en zor konularındandır. Böyle bir soruya doğru cevap verememek, bilerek doğru yoldan ayrılmak değildir. Muhammed aleyhisselamın, dini bir konuda kendine sorulan soruya vereceği cevap, geleneksel anlamda onun sünneti olur. Büyük çoğunluğa göre Muhammed aleyhisselamın sünnetinin lafzı kendine, içeriği de Allah’a aittir. Bu sebeple ona vahy-i gayr-i metluv derler. Bu iddia doğru olsa, Nebimize sorulan bir soru ile ilgili olarak “Dalalete düşmeyesiniz diye açıklamayı size Allah yapıyor. ” ifadesi Kur’an’da yer alır mıydı!
Kuran-ı Kerim 4. suresi olan Nisan Suresi, Medine’de nazil olmuştur. 176 ayettir. Nisa Suresi Diyanet Türkçe Meali ve Fazileti hakkında bilgiler. Kolay okunabilir Türkçe transkript ve Arapça-Türkçe Latin harfli okunuşu ve anlamıNisa suresinin anlamı nedir, nisa’ ne demek? Nisa suresinin konusu nedir, neden bahsetmektedir? Nisa suresini okumanın faziletleri nelerdir? Nisa Suresi neden indirilmiştir? Nisa Suresinin özellikleri nelerdir? Nisa Suresi ne zaman ve niçin okunur? İşte Nisa suresi okumanın fazilet ve faydaları…Nisa SuresiNisa Suresi, Medine döneminde inmiştir. 176 âyettir. Sûre, özellikle kadın haklarından, onların hukûkî ve sosyal konumlarından bahsettiği için bu adı Suresi 176 Ayetten oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’in dördüncü suresidir. Nisa Suresi 4. Cüzde yer alır. Nisa kelimesinin anlamı Kadınlar demektir. Medine’de nazil olmuştur. 15937 harften oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’de iniş sırasına göre 92. BilgiNisa Suresi; Kuran-ı Kerim’in 4. sûresidir. 176 ayetten oluşur. Kuran’daki sıralamada dördüncü, iniş sırasına göre doksan ikinci sûredir. Mümtehine sûresinden sonra, Zil âl’den önce nazil olmuştur. Genel kabule göre Medine’de nisa sözcüğü “kadınlar” anlamını taşır. Birinci ayette bu sözcük geçtiğinden sûre bu adla şöyledir “Ey insanlar, sizi bir tek candan yaratan ve ondan eşini var eden, ikisinden pek çok erkek ve kadın türeten Allahı’nıza karşı saygısızlıktan kaçının.”Bu sûre İslâm hukukunu oluşturması bakımından önemlidir. Özellikle aile hukukunu içeren tüm hükümler bu sûrede yer alır. Eşler arasındaki bağın bozulması ve tamiri hakkında bilgiler ve tavsiyeler bulunur.“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” – Nisa Suresi 144. AyetNisa suresi, Uhud savaşının ardından başlayarak hicri 8. seneye kadar uzanan bir zaman zarfında bölüm bölüm nâzil olmuştur. Savaşta, şehitlerin miraslarının varislerine dağıtılması ve yetimlerin haklarının korunması ve benzer konularda düzenlemelerde bulunan surenin başından 28 ayetine kadar olan bölümün bu dönemde nazil olduğu tahmin âile, kadın ve kadın hakları, Kadın-erkek ilişkisi ve aile hayatı, müşrikler ve ehl-i kitâbın sapık inançları, mîrâs hükümleri ve savaş yüzünden babalarını kaybeden yetimlerle dulların hukûku hakkında konular işlenmektedir. Nisa Suresinin Fazileti ve SırlarıKur’ân-ı kerîmin dördüncü sûresi olan Nisa suresiAkrabalar ve eşler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırmak ve aile içinde dirlik, düzen ve muhabbet için kim Nisa suresini okursa, mirasına varis olan kimselere sadaka vermiş kadar olur; köle bir kişiyi satın alıp hürriyetine kavuşturmuş, azat etmiş gibi sevap yazılır; Allah’ü Teala onu şirkten uzak ibni Mesud Radıyallahü Anh rivayetine göre; “Her kim Nisa suresindeki şu iki ayeti 64 ve 110. ayeti kerimeleri okur sonra Allah’tan af dilerse elbette affedilir.”Yeni gelin olan bir kızın gittiği yerde sevilmesi ve itibar görmesi için şu reçete uygulanır “Nisa Suresinin 174-175. Ayeti kerimleri, zağferan ve gülsuyundan oluşan karışımla bir kabın içine yazılır, içine su konduktan sonra bu sudan gelinin içmesi sağlanır.”04- Nisa Suresi Diyanet Türkçe Meali BismillahirrahmanirrahimNİSÂ-1 Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisâenisâen, vettekûllâhellezî tesâelûne bihî, vel erhâmerhâme innellâhe kâne aleykum rakîbârakîbenNisa 1. Ayet Meali Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın meydana getirip yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir Ve âtûl yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelûl habîse bit tayyîbtayyîbi, ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum innehu kâne hûben kebîrâkebîranNisa 2. Ayet Meali Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla helâli haramla değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir Ve in hıftum ellâ tuksitû fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâ'rubâa, fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum, zâlike ednâ ellâ teûlûNisa 3. Ayet Meali Eğer, velisi olduğunuz yetim kızlar ile evlenip onlar hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, onları değil, size helâl olan başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın.[105] Eğer o kadınlar arasında da adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz cariyeler ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha Ve âtûn nisâe sadukâtihinne nıhlehnıhleten, fe in tıbne lekum an şey’in minhu nefsen fe kulûhu henîen merîâmerîanNisa 4. Ayet Meali Kadınlara mehirlerini bir görev olarak gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle Ve lâ tu’tûs sufehâe emvâlekumulletî cealellâhu lekum kıyâmen verzukûhum fîhâ veksûhum ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâma’rûfenNisa 5. Ayet Meali Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belegun nikâhnikâha, fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûfma’rûfi, fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim, ve kefâ billâhi hasîbâhasîbenNisa 6. Ayet Meali Yetimleri deneyin. Evlenme çağına buluğa erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler ve mallarını geri alacaklar diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. Velilerden kim zengin ise yetim malından yemeğe tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde hizmetinin karşılığı kadar yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah Lir ricâli nasîbun mimmâ terekel vâlidâni vel akrabûne, ve lin nisâi nasîbun mimmâ terekel vâlidâni vel akrabûne mimmâ kalle minhu ev kesurkesura, nasîben mefrûdâmefrûdanNisa 7. Ayet Meali Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak Ve izâ hadaral kısmete ulûl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkînu ferzukûhum minhu ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâma’rûfenNisa 8. Ayet Meali Miras taksiminde kendilerine pay düşmeyen akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara gönüllerini alacak güzel sözler Velyahşellezîne lev terekû min halfihim zurriyeten dıâfen hâfû aleyhim, felyettekûllâhe velyekûlû kavlen sedîdâsedîdanNisa 9. Ayet Meali Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onlar hakkında endişeye kapılanlar, yetimler hakkında da ürperip korksunlar. Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar ve doğru söz İnnellezîne ye’kulûne emvâlel yetâmâ zulmen innemâ ye’kulûne fî butûnihim nârânâran ve seyaslevne seîrâseîranNisa 10. Ayet Meali Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe cehenneme Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeynunseyeyni, fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe le hunne sulusâ mâ terektereke, ve in kânet vâhideten fe lehan nısfnısfu ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ tereke in kâne lehu veledveledun, fe in lem yekun lehu veledun ve verisehû ebevâhu fe li ummihis sulussulusu, fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ evdeyndeynin, âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’ânef’en, ferîdaten minallâhminallâhi innallâhe kâne alîmen hakîmâhakîmenNisa 11. Ayet Meali Allah, size, çocuklarınızın alacağı miras hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. Çocuklar sadece ikiden fazla kız iseler, ölenin geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da yalnız ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. Bu paylaştırma, ölenin yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet Ve lekum nısfu mâ tereke ezvâcukum in lem yekun lehunne veledveledun, fe in kâne lehunne veledun fe lekumur rubuu mimmâ terekne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyndeynin ve le hunner rubuu mimmâ terektum in lem yekun lekum veledveledun fe in kâne lekum veledun fe le hunnes sumunu mimmâ terektum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyndeynin ve in kâne raculun yûresu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâs sudussudusu, fe in kânû eksere min zâlike fe hum şurekâu fîs sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayre mudârrmudârrin, vasıyyeten minallâhminallâhi vallâhu alîmun halîmhalîmunNisa 12. Ayet Meali Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bu paylaştırma, ölen karılarınızın yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Yine bu paylaştırma yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa, ona altıda bir düşer. Eğer kardeşler birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. Bu paylaştırma varislere zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. Bütün bunlar Allah’ın emridir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir hemen cezalandırmaz, mühlet verir.NİSÂ-13 Tilke hudûdullâhhudûdullâhi ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlikel fevzul azîmazîmuNisa 13. Ayet Meali İşte bu hükümler Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. NİSÂ-14 Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâren hâliden fîhâ ve lehu azâbun muhînmuhînunNisa 14. Ayet Meali Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap Vellâtî ye’tînel fâhişete min nisâikum festeşhidû aleyhinne erbaaten minkum, fe in şehidû fe emsikûhunne fîl buyûti hattâ yeteveffâhunnel mevtu ev yec’alallâhu lehunne sebîlâsebîlenNisa 15. Ayet Meali Kadınlarınızdan fuhuş zina yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun dışarı çıkarmayın.NİSÂ-16 Vellezâni ye’tiyânihâ minkum fe âzûhumâ, fe in tâbâ ve aslehâ fe a’rıdû anhumâ innallâhe kâne tevvâben rahîmârahîmenNisa 16. Ayet Meali Sizlerden fuhuş zina yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet İnnemet tevbetu alallâhi lillezîne ya’melûnes sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim ve kânallâhu alîmen hakîmâhakîmenNisa 17. Ayet Meali Allah katında makbul tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiâtseyyiâti, hattâ izâ hadara ehade humul mevtu kâle innî tubtul’âne ve lellezîne yemûtûne ve hum kuffârkuffârun, ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâelîmenNisa 18. Ayet Meali Yoksa makbul tövbe, kötülükleri günahları yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ yahıllu lekum en terisûn nisâe kerhâkerhen ve lâ ta’dulûhunne li tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne illâ en ye’tîne bi fâhışetin mubeyyinehmubeyyinetin, ve âşirûhunne bil ma’rûfma’rûfi, fe in kerihtumûhunne fe asâ en tekrehû şey’en ve yec’alallâhu fîhi hayren kesîrâkesîrenNisa 19. Ayet Meali Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış Ve in eradtumustibdâle zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu şey’âşey’en, e te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînâmubînenNisa 20. Ayet Meali Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne mehir olarak yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?NİSÂ-21 Ve keyfe te’huzûnehu ve kad efdâ ba’dukum ilâ ba’dın ve ehazne minkum mîsâkan galîzâgalîzanNisa 21. Ayet Meali Hem, siz eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu nasıl geri alırsınız?NİSÂ-22 Ve lâ tenkihû mâ nekaha âbâukum minen nisâi, illâ mâ kad selefselefe, innehu kâne fâhışeten ve maktâmaktan ve sâe sebîlâsebîlenNisa 22. Ayet Meali Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve ehavâtukum ve ammâtukum ve halâtukum ve benâtul ahi ve benâtul uhti ve ummehâtukumullâtî erdâ’nekum ve ehavâtukum miner radâati ve ummehâtu nisâikum ve rabâibukumullâtî fî hucûrikum min nisâikumullâtî dehaltum bihinnbihinne, fe in lem tekûnû dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum, ve halâilu ebnâikumullezîne min aslâbikum ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selefselefe, innallâhe kâne gafûran rahîmârahîmenNisa 23. Ayet Meali Size şunlarla evlenmek haram kılındı Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi nikâh altında bir araya getirmeniz. Ancak geçenler önceden yapılan bu tür evlilikler Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâbellâhi aleykum, ve uhille lekum mâ verâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayre musâfihînmusâfihîne, fe mestemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne ferîdahferîdaten ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil ferîdahferîdati innallâhe kâne alîmen hakîmâhakîmenNisa 24. Ayet Meali Savaş esiri olarak sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar da size haram kılındı. Bunlar üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla mehirlerini verip istemeniz size helâl kılındı. Onlardan nikâhlanıp faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıhal muhsanâtil mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minâtmu’minâti vallâhu a’lemu bi îmânikum ba’dukum min ba’dba’dın, fenkihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrehunne bil ma’rûfi muhsanâtin gayre musâfihâtin ve lâ muttehızâti ehdânehdânin, fe izâ uhsinne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne nısfu mâ alel muhsanâti minel azâbazâbi, zâlike li men haşiyel anete minkum ve en tasbirû hayrun lekum vallâhu gafûrun rahîmrahîmunNisa 25. Ayet Meali Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan cariyelerinizden alsın. Allah, sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları hâlinde, sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu cariye ile evlenme izni, içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum vallâhu alîmun hakîmhakîmunNisa 26. Ayet Meali Allah, size hükümlerini açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûneş şehevâti en temîlû meylen azîmâazîmenNisa 27. Ayet Meali Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulikal insânu daîfâdaîfenNisa 28. Ayet Meali Allah, sizden yükümlülükleri hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâreten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum, innallâhe kâne bikum rahîmârahîmenNisa 29. Ayet Meali Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok Ve men yef’al zâlike udvânen ve zulmen fe sevfe nuslîhi nâranâren ve kâne zâlike alallâhi yesîrâyesîranNisa 30. Ayet Meali Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâkerîmenNisa 31. Ayet Meali Eğer size yasaklanan günahların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’dba’dın, lir ricâli nasîbun mimmektesebû ve lin nisâi nasîbun mimmektesebn mimmektesebne, ves’elûllâhe min fadlihfadlihî innallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâalîmenNisa 32. Ayet Meali Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri haset ederek arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla Ve li kullin cealnâ mevâliye mimmâ terekel vâlidâni vel akrabûnakrabûne vellezîne akadet eymânukum fe âtûhum nasîbehum innallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâşehîdenNisa 33. Ayet Meali Erkek ve kadından her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından pay alan varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı ahitleştiğiniz kimselere de kendi hisselerini Allah her şeye Er ricâlu kavvâmûne alen nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ hafizallâhhafizallâhu vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vehcurûhunnvehcurûhunne fîl medâcıı vadrıbûhunne fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâsebîlen innallâhe kâne aliyyen kebîrâkebîrenNisa 34. Ayet Meali Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta ve ailenin geçimini sağlamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın kendilerini koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. Evlilik yükümlülüklerini reddederek başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız onları hafifçe dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok Ve in hıftum şıkâka beynihimâ feb’asû hakemen min ehlihî ve hakemen min ehlihâ, in yurîdâ ıslâhan yuveffikıllâhu beynehumâ innallâhe kâne alîmen habîrâhabîrenNisa 35. Ayet Meali Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf arayı düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bil vâlideyni ihsânen ve bizil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vel câri zil kurbâ vel câril cunubi ves sâhıbi bil cenbi vebnis sebîli ve mâ meleket eymânukum, innallâhe lâ yuhıbbu men kâne muhtâlen fehûrâfehûrenNisa 36. Ayet Meali Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri Ellezîne yebhalûne ve ye’murûnen nâse bil buhli ve yektumûne mâ âtâhumullâhu min fadlıhfadlıhî ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâmuhînenNisa 37. Ayet Meali Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap Vellezîne yunfıkûne emvâlehum riâen nâsi ve lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhirâhiri ve men yekuniş şeytânu lehu karînen fesâe karînâkarînenNisa 38. Ayet Meali Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü Ve mâzâ aleyhim lev âmenû billâhi vel yevmil âhıri ve enfekû mimmâ razakahumullâhrazakahumullâhu ve kânellâhu bihim alîmâalîmenNisa 39. Ayet Meali Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın verdiği rızıktan gösterişsiz olarak harcasalardı, kendilerine ne zarar gelirdi? Allah, onları en iyi İnnellâhe lâ yazlimu miskâle zerrehzerretin ve in teku haseneten yudâıfhâ ve yu’ti min ledunhu ecren azîmâazîmenNisa 40. Ayet Meali Şüphesiz Allah hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Yapılan çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâşehîdenNisa 41. Ayet Meali Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!.NİSÂ-42 Yevme izin yeveddullezîne keferû ve asavur resûle lev tusevvâ bihimul ardardu ve lâ yektumûnallâhe hadîsâhadîsenNisa 42. Ayet Meali O kıyamet günü, Allah’ı inkâr edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû ve in kuntum merdâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum innallâhe kâne afuvven gafûrâgafûranNisa 43. Ayet Meali Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, niyet ederek onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok E lem tere ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yeşterûned dalâlete ve yurîdûne en tedıllus sebîlsebîleNisa 44. Ayet Meali Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı Vallâhu a’lemu bi a’dâikum ve kefâ billâhi veliyyen, ve kefâ billâhi nasîrânasîranNisa 45. Ayet Meali Allah, sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah, dost olarak yeter. Allah, yardımcı olarak da Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesme’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîndîni ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nârnâ le kâne hayran lehum ve akvemkveme ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâkalîlenNisa 46. Ayet Meali Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırıp tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman Yâ eyyuhellezîne ûtûl kitâbe âminû bi mâ nezzelnâ musaddikan li mâ meakum min kabli en natmise vucûhen fe neruddehâ alâ edbârihâ ev nel’anehum kemâ leannâ ashâbes sebtsebti ve kâne emrullâhi mef’ûlâmef’ûlenNisa 47. Ayet Meali Ey kendilerine kitap verilenler! Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yahut cumartesi halkını lânetlediğimiz gibi onları lânetlemeden, yanınızda bulunanı Tevrat’ı doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba Kur’an’a iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine İnnallâhe lâ yagfiru en yuşreke bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kadifterâ ismen azîmâazîmenNisa 48. Ayet Meali Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâfetîlenNisa 49. Ayet Meali Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar Unzur keyfe yefterûne alâllâhil kezibkezibe ve kefâ bihî ismen mubînâmubînenNisa 50. Ayet Meali Bak, Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu E lem tere ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yu’minûne bil cibti vet tâgûti ve yekûlûne lillezîne keferû hâulâi ehdâ minellezîne âmenû sebîlâsebîlenNisa 51. Ayet Meali Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar “cibt”e ve “tâğût”a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, “Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır” Ulâikellezîne leanehumullâhleanehumullâhu ve men yel’anillâhu fe len tecide lehu nasîrânasîranNisa 52. Ayet Meali Onlar, Allah’ın lânet ettiği kimselerdir. Allah, kime lânet ederse, artık ona asla bir yardımcı Em lehum nasîbun minel mulki fe izen lâ yu’tûnen nâse nekîrânekîrenNisa 53. Ayet Meali Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile Em yahsudûnen nâse alâ mâ âtâhumullâhu min fadlıhfadlıhî, fe kad âteynâ âle ibrâhîmel kitâbe vel hikmete ve âteynâhum mulken azîmâazîmenNisa 54. Ayet Meali Yoksa, insanları; Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik. NİSÂ-55 Fe minhum men âmene bihî ve minhum men sadde anhanhu ve kefâ bi cehenneme saîrâsaîranNisa 55. Ayet Meali Böylece onlardan kimi ona iman etti, kimi de sırt çevirdi. O iman etmeyenlere çılgın ateş olarak cehennem İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nâranâran, kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden gayrehâ li yezûkûl azâbazâbe innallâhe kâne azîzen hakîmâhakîmenNisa 56. Ayet Meali Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti senudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâebeden, lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve nudhıluhum zıllen zalîlâzalîlenNisa 57. Ayet Meali İman edip salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adladli, innallâhe niımmâ yeızukum bihbihî, innallâhe kâne semîan basîrâbasîranNisa 58. Ayet Meali Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla Yâ eyyuhellezîne âmenû atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil emri minkum fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilallâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhirâhiri, zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâte’vîlenNisa 59. Ayet Meali Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre idarecilere de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha lem tere ilellezîne yez’umûne ennehum âmenû bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike yurîdûne en yetehâkemû ilat tâgûti ve kad umirû en yekfurû bihbihî ve yurîduş şeytânu en yudıllehum dalâlen baîdâbaîdenNisa 60. Ayet Meali Ey Muhammed! Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûli raeytel munâfıkîne yesuddûne anke sudûdâsudûdenNisa 61. Ayet Meali Münafıklara, “Allah’ın indirdiğine Kur’an’a ve Peygambere gelin” dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını Ve keyfe izâ esâbethum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim summe câûke yahlıfûne billâhi in eradnâ illâ ihsânen ve tevfîkâtevfîkanNisa 62. Ayet Meali Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği, sonra da “Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik” diye Allah’a yemin ederek sana geldikleri zaman hâlleri nasıl olur?NİSÂ-63 Ulâikellezîne ya’lemullâhu mâ fî kulûbihim fe a’rıd anhum vaızhum ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîgâbelîganNisa 63. Ayet Meali Onlar, Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. Onlara öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında etkili ve güzel söz Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâhiznillâhi, ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmârahîmenNisa 64. Ayet Meali Biz her peygamberi sırf, Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecere beynehum summe lâ yecidû fî enfusihim harecen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâteslîmenNisa 65. Ayet Meali Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş Ve lev ennâ ketebnâ aleyhim enıktulû enfusekum evihrucû min diyârikum mâ fealûhu illâ kalîlun minhum ve lev ennehum fealû mâ yûazûne bihî le kâne hayran lehum ve eşedde tesbîtâtesbîtenNisa 66. Ayet Meali Eğer biz onlara, “Hayatlarınızı feda edin veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de imanlarını daha çok pekiştirici olurdu. NİSÂ-67 Ve izen le âteynâhum min ledunnâ ecren azîmâazîmenNisa 67. Ayet Meali O zaman kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükâfat Ve le hedeynâhum sırâten mustekîmâmustekîmenNisa 68. Ayet Meali Onları elbette doğru yola Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihînsâlihîne, ve hasune ulâike refîkârefîkanNisa 69. Ayet Meali Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel Zâlikel fadlu minallâhminallâhi ve kefâ billâhi alîmâalîmenNisa 70. Ayet Meali Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah Yâ eyyuhellezîne âmenû huzû hızrakum fenfirû subâtin evinfirû cemîâcemîanNisa 71. Ayet Meali Ey iman edenler! Düşmana karşı tedbirinizi alıp, küçük birlikler hâlinde, yahut topluca savaşa Ve inne minkum le men le yubattiennyubattienne, fe in esâbetkum musîbetun kâle kad en’amallâhu aleyye iz lem ekun meahum şehîdâşehîdenNisa 72. Ayet Meali Şüphesiz, aranızda öyle kimseler var ki, onların her biri savaşa gitme konusunda hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse, “Allah, bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım” der. NİSÂ-73 Ve lein esâbekum fadlun minallâhi le yekûlenne ke en lem tekun beynekum ve beynehu meveddetun yâ leytenî kuntu meahum fe efûze fevzen azîmâazîmenNisa 73. Ayet Meali Eğer Allah’tan size bir lütuf zafer erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya ganimete ulaşsaydım.”NİSÂ-74 Fel yukâtil fî sebîlillâhillezîne yeşrûnel hayâted dunyâ bil âhirehâhireti ve men yukâtil fî sebîlillâhi fe yuktel ev yaglib fe sevfe nu’tîhi ecren azîmâazîmenNisa 74. Ayet Meali O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat Ve mâ lekum lâ tukâtilûne fî sebîlillâhi vel mustad’afîne miner ricâli ven nisâi vel vildânillezîne yekûlûne rabbenâ ahricnâ min hâzihil karyetiz zâlimi ehluhâ, vec’al lenâ min ledunke veliyyâveliyyen, vec’al lenâ min ledunke nasîrânasîranNisa 75. Ayet Meali Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?NİSÂ-76 Ellezîne âmenû yukâtilûne fî sebîlillâhsebîlillâhi vellezîne keferû yukâtilûne fî sebîlit tâgûti fe kâtilû evliyâeş şeytânşeytâni, inne keydeş şeytâni kâne daîfâdaîfenNisa 76. Ayet Meali İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi E lem tere ilellezîne kîle lehum kuffû eydiyekum, ve ekîmus salâte ve âtûz zekâhzekâte, fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu izâ ferîkun minhum yahşevnen nâse ke haşyetillâhi ev eşedde haşyehhaşyeten, ve kâlû rabbenâ lime ketebte aleynel kıtâlkıtâle, lev lâ ahhartenâ ilâ ecelin karîbkarîbin, kul metâud dunyâ kalîlkalîlun vel âhıretu hayrun li menittekâ ve lâ tuzlemûne fetîlâfetîlenNisa 77. Ayet Meali Daha önce kendilerine, “savaşmaktan ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.”NİSÂ-78 Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedehmuşeyyedetin, ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâhindillâhi, ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min ındikındike, kul kullun min ındillâhındillâhi, fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâhadîsenNisa 78. Ayet Meali Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. Ey Muhammed! De ki “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!NİSÂ-79 Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâhminallâhi, ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsiknefsike, ve erselnâke lin nâsi resûlâresûlen, ve kefâ billâhi şehîdâşehîdenNisa 79. Ayet Meali Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. Ey Muhammed! Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah Men yutiır resûle fe kad atâallâhatâallâhe, ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâhafîzenNisa 80. Ayet Meali Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, bilsin ki biz seni onlara bekçi Ve yekûlûne tâatun fe izâ berezû min indike beyyete tâifetun minhum gayrellezî tekûltekûlu vallâhu yektubu mâ yubeyyitûnyubeyyitûne, fe a’rıd anhum ve tevekkel alâllâhalallâhi ve kefâ billâhi vekîlâvekîlenNisa 81. Ayet Meali Sana “baş üstüne” derler. Fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin; senin gündüz söylediklerinin aksini kurarlar. Allah, onların geceleyin kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah E fe lâ yetedebberûnel kur’ânkur’âne ve lev kâne min indi gayrillâhi le vecedû fîhihtilâfen kesîrâkesîranNisa 82. Ayet Meali Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki Ve izâ câehum emrun minel emni evil havfi ezâû bihbihî ve lev reddûhu iler resûli ve ilâ ulil emri minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumuş şeytâne illâ kalîlâkalîlenNisa 83. Ayet Meali Kendilerine güvenlik barış veya korku savaş ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar. Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç hüküm çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana Fe kâtil fî sebîlillâhsebîlillâhi, lâ tukellefu illâ nefseke ve harrıdıl mu’minînmu’minîne, asallâhu en yekuffe be’sellezîne keferû valâhu eşeddu be’sen ve eşeddu tenkîlâtenkîlenNisa 84. Ayet Meali Ey Muhammed! Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun! Mü’minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha Men yeşfa’ şefâaten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ ve men yeşfa’ şefâaten seyyieten yekun lehu kiflun minhminhâ ve kânallâhu alâ kulli şey’in mukîtâmukîtenNisa 85. Ayet Meali Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şeye gücü Ve izâ huyyîtum bi tehıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ innallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâhasîbenNisa 86. Ayet Meali Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi Allâhu lâ ilâhe illâ huve le yecmeannekum ilâ yevmil kıyâmeti lâ raybe fîhfîhi ve men asdeku minallâhi hadîsâhadîsenNisa 87. Ayet Meali Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?NİSÂ-88 Fe mâ lekum fil munâfikîne fieteyni vallâhu erkesehum bi mâ kesebû e turîdûne en tehdû men edallallâhedallallâhu, ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâsebîlenNisa 88. Ayet Meali Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Allah, onları yaptıkları işlerden dolayı baş aşağı ederek eski konumlarına küfre döndürmüştür. Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu Veddû lev tekfurûne kemâ keferû fe tekûnûne sevâen fe lâ tettehızû minhum evliyâe hattâ yuhâcirû fî sebîlillâhsebîlillâhi, fe in tevellev fe huzûhum vaktulûhum haysu vecedtumûhum, ve lâ tettehızû minhum veliyyen ve lâ nasîrânasîranNisa 89. Ayet Meali Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir İllellezîne yasılûne ilâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun ev câûkum hasıret sudûruhum en yukâtilûkum ev yukâtilû kavmehum ve lev şâellâhu le selletahum aleykum fe le kâtelûkum, fe inı’tezelûkum fe lem yukâtilûkum ve elkav ileykumus seleme, fe mâ cealallâhu lekum aleyhim sebîlâsebîlenNisa 90. Ayet Meali Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar, yahut ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelenler başka. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse; Allah, onlara saldırmak için size bir yol yetki Setecidûne âharîne yurîdûne en ye’menûkum ve ye’menû kavmehum kullemâ ruddû ilel fitneti urkisû fîhâ, fe in lem ya’tezilûkum ve yulkû ileykumus seleme ve yekuffû eydiyehum fe huzûhum vaktulûhum haysu sekıftumûhum ve ulâikum cealnâ lekum aleyhim sultânen mubînâmubînenNisa 91. Ayet Meali Diğer birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. Bunlar küfre her döndürüldüklerinde ona atılırlar. Eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın ve onları nerede bulursanız öldürün. İşte bunlara karşı size apaçık bir yetki Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâhataen, ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû, fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’minehmu’minetin, ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’minehmu’minetin, fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâhminallâhi, ve kânallâhu alîmen hakîmâhakîmenNisa 92. Ayet Meali Bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. Öldürülen kimse mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâazîmenNisa 93. Ayet Meali Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ darabtum fî sebîlillâhi fe tebeyyenû ve lâ tekûlû li men elkâ ileykumus selâme leste mu’minâmu’minen tebtegûne aradal hayâtid dunyâ fe indallâhi megânimu kesîrehkesîretun, kezâlike kuntum min kablu fe mennellâhu aleykum fe tebeyyenû innallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâhabîranNisa 94. Ayet Meali Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine ganimete göz dikerek, “Sen mü’min değilsin” demeyin. Allah katında pek çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu müslüman oldunuz. Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla Lâ yestevîl kâıdûne minel mu’minîne gayru ulîd darari vel mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim, faddalallâhul mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim alel kâidîne derecehdereceten ve kullen vaadallâhul husnâ ve faddalallâhul mucâhidîne alel kâıdîne ecren azîmâazîmen.Derecâtin minhu ve mağfireten ve rahmehrahmeten ve kânallâhu gafûran rahîmârahîmenNisa 95-96. Ayet Meali Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın cihattan geri kalıp oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, cihattan geri kalanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah mü’minlerin hepsine de en güzel olanı cenneti va’detmiştir. Ama mücahitleri büyük bir mükâfat ile kendi katından dereceler, bağışlanma ve rahmet ile cihattan geri kalanlara üstün kılmıştır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet İnnellezîne teveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim kâlû fîme kuntum kâlû kunnâ mustad’afîne fîl ardardı, kâlû e lem tekun ardullâhi vâsiaten fe tuhâcirû fîhâ fe ulâike me’vâhum cehennemcehennemu ve sâet masîrâmasîranNisa 97. Ayet Meali Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler “Ne durumdaydınız? Niçin hicret etmediniz?” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış İllel mustad’afîne miner ricâli ven nisâi vel vildâni lâ yestatîûne hîleten ve lâ yehtedûne sebîlâsebîlenNisa 98. Ayet Meali Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar Fe ulâike asâllâhu en ya’fuve anhum ve kânallâhu afuvven gafûrâgafûrenNisa 99. Ayet Meali Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok Ve men yuhâcir fî sebîlillâhi yecid fîl ardı murâgamen kesîren veseahveseaten, ve men yahruc min beytihî muhâciren ilâllâhi ve resûlihî summe yudrikhul mevtu fe kad vakaa ecruhu alâllâhalâllâhi, ve kânallâhu gafûran rahîmârahîmenNisa 100. Ayet Meali Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet Ve izâ darabtum fîl ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâti, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû, innel kâfirîne kânû lekum aduvven mubînâmubînenNisa 101. Ayet Meali Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min verâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdehvâhıdeten ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum innallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâmuhînenNisa 102. Ayet Meali Ey Muhammed! Cephede sen de onların mü’minlerin arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında bir rekât kıldıklarında arkanıza düşman karşısına geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salâtsalâte, innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâmevkûtenNisa 103. Ayet Meali Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz Ve lâ tehinû fîbtigâil kavmkavmi in tekûnû te’lemûne fe innehum ye’lemûne kemâ te’lemûnte’lemûne ve tercûne minallâhi mâ lâ yercûnyercûne ve kânallâhu alîmen hakîmâhakîmenNisa 104. Ayet Meali Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâherâkallâhu, ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâhasîmenNisa 105. Ayet Meali Ey Muhammed! Biz sana Kitab’ı Kur’an’ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu Vestagfirillâhvestagfirillâhe, innallâhe kâne gafûran rahîmârahîmenNisa 106. Ayet Meali Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. NİSÂ-107 Ve lâ tucâdil anillezîne yahtânûne enfusehum innallâhe lâ yuhıbbu men kâne havvânen esîmâesîmenNisa 107. Ayet Meali Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı Yestahfûne minen nâsi ve lâ yestahfûne minallâhi ve huve meahum iz yubeyyitûne mâ lâ yerdâ minel kavlkavli ve kânallâhu bi mâ ya’melûne muhîtâmuhîtanNisa 108. Ayet Meali Bunlar, insanlardan gizlenmeye çalışırlar da Allah’tan gizlenmezler. Hâlbuki Allah, geceleyin, razı olmayacağı sözleri kurarlarken onlarla beraberdir. Allah, onların yaptıklarını ilmiyle Hâ entum hâulâi câdeltum anhum fîl hayâtid dunyâ fe men yucâdilullâhe anhum yevmel kıyâmeti em men yekûnu aleyhim vekîlâvekîlenNisa 109. Ayet Meali İşte siz öyle kimselersiniz ki, diyelim dünya hayatında onları savundunuz. Ya kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunacak, yahut kim onlara vekil olacak?NİSÂ-110 Ve men ya’mel sûen ev yazlim nefsehu summe yestagfirillâhe yecidillâhe gafûran rahîmârahîmenNisa 110. Ayet Meali Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsihnefsihî ve kânallâhu alîmen hakîmâhakîmenNisa 111. Ayet Meali Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâmubînenNisa 112. Ayet Meali Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş Ve lev lâ fadlullâhi aleyke ve rahmetuhu le hemmet tâifetun minhum en yudıllûkyudıllûke ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min şey'şey’in ve enzelallâhu aleykel kitâbe vel hikmete ve allemeke mâ lem tekun ta’lemta’lemu ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâazîmenNisa 113. Ayet Meali Ey Muhammed! Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar, ancak kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana kitabı Kur’an’ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana lütfu çok Lâ hayra fî kesîrin min necvâhum illâ men emere bi sadakatin ev ma’rûfin ev ıslâhın beynen nâsnâsi ve men yef’al zâlikebtigâe merdâtillâhi fe sevfe nu’tîhi ecren azîmâazîmenNisa 114. Ayet Meali Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat Ve men yuşâkıkır resûle min ba’di mâ tebeyyene lehul hudâ ve yettebi’ gayre sebîlil mu’minîne nuvellıhî mâ tevellâ ve nuslihî cehennemcehenneme ve sâet masîrâmasîranNisa 115. Ayet Meali Kim, kendisine hidayet doğru yol besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış İnnallâhe lâ yagfiru en yuşreke bihî ve yagfiru mâdûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâbaîdanNisa 116. Ayet Meali Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa İn yed’ûne min dûnihî illâ inâsâinâsen, ve in yed’ûne illâ şeytânen merîdâmerîdenNisa 117. Ayet Meali Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere aslında azgın bir şeytana Leanehullâhleanehullâhu, ve kâle le ettehizenne min ibâdike nasîben mefrûdâmefrûdanNisa 118. Ayet Meali Allah, o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurennehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve le âmurennehum fe le yugayyirunne halkallâhhalkallâhi, ve men yettehıziş şeytâne veliyyen min dûnillâhi fe kad hasire husrânen mubînâmubînenNisa 119. Ayet Meali “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de putlara adak için hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumuş şeytânu illâ gurûrâgurûrenNisa 120. Ayet Meali Şeytan onlara birçok vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde Ulâike me’vâhum cehennemu ve lâ yecidûne anhâ mahîsâmahîsanNisa 121. Ayet Meali İşte onların barınağı cehennemdir. Ondan bir kaçış yolu bulamazlar. NİSÂ-122 Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâebeden, va’dallâhi hakkâhakkan, ve men asdaku minallâhi kîlâkîlenNisa 122. Ayet Meali İman edip salih ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan? NİSÂ-123 Leyse bi emâniyyikum ve lâ emâniyyi ehlil kitâbkitâbi, men ya’mel sûen yucze bihî, ve lâ yecid lehu min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrânasîranNisa 123. Ayet Meali İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrânakîrenNisa 124. Ayet Meali Mü’min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâhanîfen, vettehazallâhu ibrâhîme halîlâhalîlenNisa 125. Ayet Meali Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hakka yönelen İbrahim’in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir? Allah, İbrahim’i dost Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardardı ve kânellâhu bi kulli şey’in muhîtâmuhîtanNisa 126. Ayet Meali Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi Ve yesteftûneke fîn nisâi kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum fîl kitâbi fî yetâmen nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en tenkihûhunne vel mustad’afîne minel vildâni, ve en tekûmû lil yetâmâ bil kıstkıstı ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne bihî alîmâalîmenNisa 127. Ayet Meali Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.” Kitapta, kendilerine verilmesi farz kılınan mirası vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı çocuklara ve yetimlere âdil davranmanıza dair, size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu Ve in imraetun hâfet min ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ sulhâsulhan, ves sulhu hayrhayrun, ve uhdıratil enfusuş şuhhşuhha, ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâhabîranNisa 128. Ayet Meali Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır elverişli kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan Ve len testatîû en ta’dilû beynen nisâi ve lev harastum fe lâ temîlû kullel meyli fe tezerûhâ kel muallakahmuallakati ve in tuslihû ve tettekû fe innallâhe kâne gafûran rahîmârahîmenNisa 129. Ayet Meali Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise birine büsbütün gönül verip ötekini kocası hem var, hem yok askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet Ve in yeteferrekâ yugnillâhu kullen min seatihseatihî ve kânallâhu vâsian hakîmâhakîmenNisa 130. Ayet Meali Eğer ayrılırlarsa, Allah bol lütuf ve nimetiyle onların her birini zengin kılar başkalarına muhtaç bırakmaz. Allah, lütfu geniş olandır. O, hüküm ve hikmet Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardardı ve lekad vassaynellezîne ûtûl kitâbe min kablikum ve iyyâkum enittekullâhenittekullâhe ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardardı ve kânallâhu ganiyyen hamîdâhamîdenNisa 131. Ayet Meali Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de “Allah’a karşı gelmekten sakının” diye tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, zengindir, övülmeye Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fil ardardı ve kefâ billâhi vekîlâvekîlenNisa 132. Ayet Meali Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Vekil olarak Allah İn yeşa’ yuzhibkum eyyuhen nâsu ve ye’ti bi âharînâharîne ve kânallâhu alâ zâlike kadîrâkadîranNisa 133. Ayet Meali Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. Allah, buna hakkıyla gücü Men kâne yurîdu sevâbed dunyâ fe indallâhi sevâbud dunyâ vel âhırahâhırati ve kânallâhu semîan basîrâbasîranNisa 134. Ayet Meali Kim dünya sevabı nimeti istiyorsa bilsin ki, dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evil vâlideyni vel akrabînakrabîne, in yekun ganiyyen ev fakîren fallâhu evlâ bihimâ fe lâ tettebiûl hevâ en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâhabîranNisa 135. Ayet Meali Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. Şahitlik ettikleriniz zengin veya fakir de olsalar adaletten ayrılmayın. Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Onları sizden çok kayırır. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer şahitlik ederken gerçeği çarpıtırsanız veya şahitlikten çekinirseniz bilin ki şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kablkablu, ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâbaîdenNisa 136. Ayet Meali Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş İnnellezîne âmenû, summe keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâsebîlenNisa 137. Ayet Meali İman edip sonra inkâr eden, sonra inanıp tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenler var ya; Allah, onları bağışlayacak da değildir, doğru yola iletecek de Beşşiril munâfikîne bi enne lehum azâben elîmâelîmenNisa 138. Ayet Meali Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu Ellezîne yettehızûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minînmu’minîne. E yebtegûne indehumul izzete fe innel izzete lillâhi cemîâcemîanNisa 139. Ayet Meali Onlar, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a Ve kad nezzele aleykum fîl kitâbi en izâ semi’tum âyâtillâhi yukferu bihâ ve yustehzeu bihâ fe lâ tak’udû meahum hattâ yehûdû fî hadîsin gayrihî, innekum izen misluhum. İnnallâhe câmiul munâfikîne vel kâfirîne fî cehenneme cemîâcemîanNisa 140. Ayet Meali Oysa Allah size Kitap’ta Kur’an’da “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde Ellezîne yeterabbesûne bikum, fe in kâne lekum fethun minallâhi kâlû e lem nekun meakum, ve in kâne lil kâfirîne nasîbun, kâlû e lem nestahviz aleykum ve nemna’kum minel mu’minînmu’minîne. Fallâhu yahkumu beynekum yevmel kıyâmetkıyâmeti. Ve len yec’alallâhu lil kâfirîne alâl mu’minîne sebîlâsebîlenNisa 141. Ayet Meali Onlar sizi gözetleyip duran kimselerdir. Eğer Allah tarafından size bir fetih zafer nasip olursa, “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa, “Size üstünlük sağlayıp sizi mü’minlerden korumadık mı?” derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol İnnel munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilâs salâti kâmû kusâlâ yurâunen nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâkalîlenNisa 48. Ayet Meali Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az Muzebzebîne beyne zâlike, lâ ilâ hâulâi ve lâ ilâ hâulâi. Ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâsebîlenNisa 143. Ayet Meali Onlar küfür ile iman arasında bocalayıp dururlar. Ne bunlara mü’minlere ne de şunlara kâfirlere bağlanırlar. Allah, kimi saptırırsa ona asla bir çıkar yol Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızûl kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minînmu’minîne. E turîdûne en tec’alû lillâhi aleykum sultânen mubînâmubînenNisa 144. Ayet Meali Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?NİSÂ-145 İnnel munâfikîne fîd derkil esfeli minen nârnâri, ve len tecide lehum nasîrânasîranNisa 145. Ayet Meali Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da İllâllezîne tâbû ve aslehû va’tesamû billâhi ve ahlesû dînehum lillâhi fe ulâike meal mu’minînmu’minîne. Ve sevfe yu’tillâhul mu’minîne ecran azîmâazîmenNisa 146. Ayet Meali Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’ın kitabına sarılanlar ve dinlerini Allah’a has kılanlar müstesnadır. Bunlar mü’minlerle beraberdirler. Allah, mü’minlere büyük bir mükâfat Mâ yef’alullâhu bi azâbikum in şekertum ve âmentum. Ve kânallâhu şâkiran alîmâalîmenNisa 147. Ayet Meali Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azab etsin ki? Allah, şükrün karşılığını verendir, hakkıyla Lâ yuhibbullâhul cehra bis sûi minel kavli illâ men zulimzulime. Ve kanallâhu semîan alîmâalîmenNisa 148. Ayet Meali Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev ta’fû an sûin fe innallâhe kâne afuvven kadîrâkadîranNisa 149. Ayet Meali Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz bilin ki, Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın, ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâsebîlen.Ulâike humul kâfirûne hakkâhakkan, ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâmuhînenNisa 150-151. Ayet Meali Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, “Peygamberlerin kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin imanla küfrün arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ve lem yuferrikû beyne ehadin minhum ulâike sevfe yu’tîhim ucûrahum. Ve kânallâhu gafûran rahîmârahîmenNisa 152. Ayet Meali Allah’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet Yes’eluke ehlul kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ ekbera min zâlike fe kâlû erinâllâhe cehraten fe ehazethumus sâikatu bi zulmihim, summettehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ an zâlikzâlike, ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâmubînenNisa 153. Ayet Meali Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Buna şaşma! Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. Böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki Ve rafa’nâ fevkahumut tûra bi mîsâkıhim ve kulnâ lehumudhulûl bâbe succeden ve kulnâ lehum lâ ta’dû fîs sebti ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâgalîzanNisa 154. Ayet Meali Verdikleri sağlam sözü yerine getirmemeleri sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi yasakları konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz Fe bimâ nakdıhim mîsâkahum ve kufrihim bi âyâtillâhi ve katlihimul enbiyâe bi gayrı hakkın ve kavlihim kulûbunâ gulfgulfun. Bel tabaallâhu aleyhâ bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâkalîlenNisa 155. Ayet Meali Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir, tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar Ve bi kufrihim ve kavlihim alâ meryeme buhtânen azîmâazîman.Ve kavlihim innâ katelnâl mesîha îsâbne meryeme resûlallâhresûlallâhi, ve mâ katelûhu ve mâ salebûhu ve lâkin şubbihe lehum. Ve innellezinahtelefû fîhi le fî şekkin minhu. Mâ lehum bihî min ilmin illâttibâaz zannzanni, ve mâ katelûhu yakînâyakînenNisa 156-157. Ayet Meali Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak Bel rafaahullâhu ileyhileyhi. Ve kânallâhu azîzen hakîmâhakîmenNisa 158. Ayet Meali Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet Ve in min ehlil kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevtihî, ve yevmel kıyâmeti yekûnu aleyhim şehîdâşehîdenNisa 159. Ayet Meali Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona İsa’ya iman edecek olmasın. Kıyamet günü, o İsa onların aleyhine şahit Fe bi zulmin minellezîne hâdû harramnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum ve bi saddihim an sebîlillâhi kesîrâkesîran.Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtılbâtılı. Ve a’tednâ lil kâfirîne minhum azâben elîmâelîmen160,161. Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap Fe bi zulmin minellezîne hâdû harramnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum ve bi saddihim an sebîlillâhi kesîrâkesîran.Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtılbâtılı. Ve a’tednâ lil kâfirîne minhum azâben elîmâelîmenNisa 160-161. Ayet Meali Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap Lâkinir râsihûne fîl ilmi minhum vel mu’minûne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike vel mukîmînes salâte vel mu’tûnez zekâte vel mu’minûne billâhi vel yevmil âhirâhiri. Ulâike se nu’tîhim ecran azîmâazîmenNisa 162. Ayet Meali Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymânsuleymâne, ve âteynâ dâvûde zebûrâzebûranNisa 163. Ayet Meali Biz, Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleykaleyke. Ve kellemallâhu mûsâ teklîmâteklîmenNisa 164. Ayet Meali Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız nice peygamberler de gönderdik. Allah, Mûsa ile de doğrudan Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun ba’der rusulrusuli. Ve kânallâhu azîzen hakîmâhakîmenNisa 165. Ayet Meali Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet Lâkinillâhu yeşhedu bi mâ enzele ileyke enzelehu bi ılmihî, vel melâiketu yeşhedûnyeşhedûne. Ve kefâ billâhi şehîdâşehîdenNisa 166. Ayet Meali Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâbaîdenNisa 167. Ayet Meali Şüphesiz inkâr edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar derin bir sapıklığa İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâtarîkanNisa 168. Ayet Meali Şüphesiz inkâr edenler ve zulmedenler var ya, Allah onları asla bağışlayacak ve doğru yola iletecek İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâebeden. Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâyesîranNisa 169. Ayet Meali Allah onları ancak içinde ebedî kalacakları cehennemin yoluna iletir. Bu ise Allah’a çok Yâ eyyuhân nâsu kad câekumur resûlu bil hakkı min rabbikum fe âminû hayran lekum. Ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard ardı. Ve kânallâhu alîmen hakîmâhakîmenNisa 170. Ayet Meali Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hakkı gerçeği getirdi. O hâlde, kendi iyiliğiniz için iman edin. Eğer inkâr ederseniz bilin ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet Yâ ehlel kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illâl hakkhakka. İnnemâl mesîhu îsâbnu meryeme resûlullâhi ve kelimetuhu. Elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minhu, fe âminû billâhi ve rusulihî, ve lâ tekûlû selâsehselâsetun. İntehû hayran lekum. İnnemâllâhu ilâhun vâhidvâhidun. Subhânehû en yekûne lehu veledveledun, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardardı. Ve kefâ billâhi vekîlâvekîlenNisa 171. Ayet Meali Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı emriyle onda var ettiği kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “Allah üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah Len yestenkifel mesîhu en yekûne abden lillâhi ve lâl melâiketul mukarrabûnmukarrabûne. Ve men yestenkif an ibâdetihî ve yestekbir fe se yahşuruhum ileyhi cemîâcemîanNisa 172. Ayet Meali Mesih de, Allah’a yakın melekler de, Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler. Kim Allah’a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O, onların hepsini huzuruna Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yuveffîhim ucûrahum ve yezîduhum min fadlihî, ve emmâllezînestenkefû vestekberû fe yuazzibuhum azâben elîmen, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrânasîranNisa 173. Ayet Meali İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha da fazlasını verecektir. Allah’a kulluk etmekten çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince; Allah onları elem dolu bir azaba uğratacaktır ve onlar kendilerine Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da Yâ eyyuhân nâsû kad câekum burhânun min rabbikum ve enzelnâ ileykum nûran mubînmubînenNisa 174. Ayet Meali Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil Hz. Muhammed geldi ve size apaçık bir nur Kur’an Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ mustekîmenNisa 175. Ayet Meali Allah’a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise Allah, kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları kendisine varan doğru bir yola Yesteftûneke. Kulillâhu yuftîkum fîl kelâlehkelâleti. İnimruun heleke leyse lehû veledveledun, ve lehû uhtun fe lehâ nısfu mâ terakterake, ve huve yerisuhâ in lem yekun lehâ veledveledun. Fe in kânetesneteyni fe lehumâs sulusâni mimmâ terakterake. Ve in kânû ıhveten ricâlen ve nisâen fe liz zekeri mislu hazzıl unseyeynunseyeyni. Yubeyyinullâhu lekum en tadıllû vallâhu bi kulli şey’in alîmalîmunNisa 176. Ayet Meali Senden fetva istiyorlar. De ki “Allah, size “kelâle” babasız ve çocuksuz kimsenin mirası hakkında hükmünü açıklıyor Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa, bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, erkek kardeşin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman bir erkeğe, iki kızın hissesi kadar pay vardır. Sapmayasınız diye Allah size hükmünü açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla Suresi Arapça-Latin Harf OkunuşuKuran-ı Kerim Tüm Sureler ListesiKuran-ı Kerim Hakkında BilgiKur’ân-ı Kerim Nüzul İniş Sırasına göre SurelerNahl Suresi 90. Ayet TefsiriFatır Suresi 1. Ayet TefsiriFâtır Suresi 29 ve 30. AyetleriFatiha SuresiBakara SuresiBakara Suresi FaziletleriYasin suresiKısa Namaz Sureleri
nisa süresi 11 ve 12 ayet tefsiri